Şiirin gizemli atmosferinden notlar

Şiir yazmak herkese nasip olmaz, herkesin "harcı" da değildir üstelik. Tanrısal yetilerle donatılmak mı, ya da zaman içinde içsel gelişimini tamamlamak mı gibi kadim sorular bir yana, burada varoluşumuzu anlamlandıran ve "kim" olduğumuzu tanımlayan en temel olgu, olsa olsa, yaşadığımız evrene, yeryüzüne ve insanlara nasıl baktığımızdır. Hayatı nasıl görüyoruz? Dünyayı, canlıları, nesneleri ve olayları nasıl yorumluyoruz? Belki de temel soru şudur: Herkes gibi, seslerin ve görüntülerin anaforuna kapılarak nereye gittiğimizi bilmeden sonsuza dek sürüklenip duracak mıyız, yoksa şöyle bir durup bütün bu olan biteni anlamaya çalışarak, kendi varlığımızdan başlayıp tüm varoluşsal süreçlere şaşkınlık ve hayranlıkla, büyülenerek mi bakacağız? Eğer ki kâinatı ve "şey"leri; zamanı ve mekânı, canlıları ve nesneleri, yaşamı ve ölümü, kederleri ve sevinçleri bir şiir gibi görmeyeceksek, evrendeki yerimizi de anlamak/anlamlandırmak biraz güçleşmeyecek mi? Ayşe Şafak Kan...