14 Aralık 2019 Cumartesi
Orhan Pamuk romanlarını nasıl yazıyor?
Doğan Hızlan'ın TRT'de 1986 yılında gerçekleştirdiği programda, Orhan Pamuk romanlarını nasıl yazdığını anlatıyor.
Etiketler:
doğan hızlan,
Orhan Pamuk,
roman,
trt,
yazmak
'O an'ı yaşamak
Sizler ömrünüzün baharında, çiçekler içerisinde mutlu bir
günü yaşarken, birçokları saplandıkları çamurlu yollardan kurtulmanın
mücadelesini yapmakta ve çaresizce bir kurtuluş ümidi beklemekteler.
Ne kadar da sabırsızsınız; gelmek üzere olan sevdiğinizi
beklerken, geleceğini bildiğiniz halde ve yanınızda olması gereken saate henüz
uzunca bir süre varken.
"Nerede kaldı?" diye soramazsınız o an. Birkaç
dakika geç kalınca düşünmeye başlarsınız; hep yollarda olur gözünüz ve olanca
kuvvetiyle atmakta olan yüreğiniz.
Beklemekte olduğunuz yerden geleceği yolun başını keserken,
gözleriniz bir kartalınki kadar keskin, burnunuz ise onun kokusunu dünyadaki
bütün kokulardan ayırt edebilecek kadar hassastır.
Sokağın başında görünür görünmez, kalbiniz minik bir
serçeninki kadar büyük bir hızla atmaya başlar...
Psikolojik bir çöküşün renklendirilmiş hali
Kulak kesilmeniz
gereken bir mevzu var! Konumuz Vincent Van Gogh'un 1889 Eylül’ünde çizdiği
otoportresi.
Esere bakar bakmaz
tablo sizi Van Gogh'la göz göze getiriyor.
Bir süre
kitleniyorsunuz, çatık kaşlarıyla size sinirle bakıyor sanki.
Mavinin hükmettiği
tabloda, kızıla çalan saçı, sakalı dikkati hemen üzerine çekiyor.
Bakışlarındaki
asabiyet korkutuyor.
Attilâ İlhan'ın
dedikleri geliyor aklıma:
"hep aynı
manzarayı kullanmaktan bıktım usandım/ bir yumruk vurdum dünden kalma bir
şarkıyı dağıttım/ vangogh bana bakıyordu deli gözleriyle bakıyordu".
Etiketler:
1889,
eylül,
otoportre,
şevval okçu,
van gogh
5 Aralık 2019 Perşembe
Teaser'ın ardından 'The Gift'in ilk fragmanı da yayınlandı
Beren Saat, Mehmet Günsür ve Metin Akdülger'in başrollerini
paylaştığı Netflix'in ikinci Türk orijinal dizisi Atiye'nin (The Gift) tanıtımının
(Teaser) ardından fragmanı da yayınlandı.
2 bin eser, binlerce yıllık tarih: Tunceli Müzesi
Tunceli'de 2 bin civarında eserle kapılarını ziyaretçilerine
açmak için gün sayan Tunceli Müzesi, kentin binlerce yıllık tarihini gözler
önüne serecek. Son yıllarda yapılan yatırımlarla turizm, su, doğa sporları
ve kültür şehri olarak anılan kent, turizm potansiyeline güç katacak müzede
ziyaretçilerini ağırlamak için hazır.
Restore edilerek müzeye dönüştürülen tarihi kışla binası,
Avusturya ve Almanya mimarisiyle tasarlandı. 1937 yılında tamamlanarak hizmete
açılan bina, 1949'a kadar askeri kışla olarak kullanıldı.
Maliye Bakanlığına 1949'da devredilen ve 2015 yılına kadar 65
ailenin kaldığı memur lojmanları olarak kullanılan bina, 2005'te 'Erken
Cumhuriyet dönemi yapısı' özelliği göstermesi dolayısıyla Kültür Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulu tarafından tescillendi.
"MÜZE KENTİN
MERKEZİNE KURULDU"
Yaklaşık 1800 metrekare avluya sahip 5805 metrekare alandaki
4 bloktan oluşan yapının müzeye dönüştürülmesi için 2015'te başlatılan
restorasyon çalışmaları tamamlandı.
Kentin yazılı ve sözlü tarihi ile belge, evrak ve
fotoğrafların bulunacağı müzede, 'kütüphane', 'Alevilik', 'arkeoloji' ve
'etnografya' bölümleri yer alacak.
Müze Müdürü Kenan Öncel, Tunceli'nin son yıllarda turizm
açısından önemli bir sıçrama yaşadığını söyledi. Her geçen gün kenti
ziyaret eden yerli ve yabancı turist sayısının arttığını ifade eden Öncel,
şöyle konuştu:
"Müzemiz kentimizin merkezi, kalbi denebilecek bir
noktada kurulmakta. Bu nedenle ilimize gelecek ziyaretçilerin ilk uğrayacağı
alanlardan biri olacağını ve cazibe merkezi haline dönüşeceğini tahmin
ediyoruz. İlimizdeki turizm parkurunun ilk ayağını bu müze oluşturacak.
Müzemizin, şehrin tanıtımına, dışarıdan gelen insanların kültürel
zenginliklerini görmesine vesile olacağını düşünüyoruz. Şüphesiz ki müzemiz
ülkemizdeki en özel müzelerden biri olacak."
"ZİYARETÇİLERİ
BİNLERCE YIL ÖNCESİNE GÖTÜRECEK"
Araştırmalarda, kentin tarihinin binlerce yıl öncesine
dayandığının belirlendiğini anlatan Öncel, müzenin ziyaretçilerini binlerce yıl
öncesine götüreceğini dile getirdi.
Tunceli'de yapılan tek kazı çalışmasının, 1968-1974'te ODTÜ
koordinatörlüğünde yürütülen Keban Barajı kurtarma kazıları olduğunu belirten
Öncel, "Önemli bir coğrafyada bulunan Tunceli, kuzey ile güney arasında
önemli bir geçiş noktası olmuştur. Bu açıdan bu kadar az çalışmayla bile bu
kadar zengin bir kültürünün olduğunu görmek bize ilerisi için heyecan
veriyor" ifadelerini kullandı.
Müzenin açılışı için gün
saydıklarını bildiren Öncel, müzede yaklaşık 2 bin eserin sergileneceğini
sözlerine ekledi.
Kadınları gururlandıran bir yazar, çarpıcı bir oyun
Havalar serin bu aralar, mevzular da derin haliyle. Yaralı bir kitle olarak
Türkiye'de yaşamaya çalışırken, hastalıklar, salgınlar, hatta bunlardan daha
ciddi mevzular olan kaprislerle baş etmek zorundayız. Türlü egolara müstesna
bir nezaketle ehemmiyet ederken, düşük moralimizi de yerle bir eden zalim
insanları duymazdan gelmeye çalışıyoruz. Acaba Avrupa'da bunu yenecek bir tedavi
yöntemi geliştirildi mi? Malum, "ülkemize her şey geç gelir".
Kırıkkale'ye ise daha geç geleceği konusunda eminim.
Hal böyle olunca çeşitli aktivitelerle ruhumuzu doyurmak istediğimizden,
Suat Derviş'in romanından aynı adla uyarlanan 'Fosforlu Cevriye' müzikaline
gitmeyi planlıyorum arkadaşımla. Murat arıyor ve müzikal için WhatsApp'tan
gönderdiği fotoğraftan boş koltuklardan ikisini seçmemi istiyor. 'Kadın
kısmısı' olarak 'ne kadar da ince bir hareket' diye düşünmem gerekirken,
balkondaki ön koltukları seçtiğimi söylüyorum, fakat sahnenin konumunu ve ses
sistemlerinin nasıl olduğunu bilmediğimden seçtiğim koltuklardan tam da emin
olmadığımı söyleyerek dertleniyorum. Kırıkkale'de beşinci yılım olmasına
rağmen, ilk defa müzikale gideceğimden dolayı heyecanlıyım aynı zamanda.
Suat Derviş,
döneminin zorlu şartları altında, "Kadın olmaktan utanmıyorum,"
sözüyle dimdik ayakta durabilmiş bir yazarımızdır. Akıllardan silinmeyen ve
kadınları cesaretlendiren bir diğer cümlesi ise, "Ben yazar Suat
Derviş’im. Kimsenin karısı olarak yâd edilemem," cümlesidir. Haliyle,
kadınlık bilinci böylesine gelişkin birisinin yazdığı bir eseri eleştirmekten
çok, yüceltmek mutlu eder beni de.
Müzikal,
Kırıkkale atmosferi içerisinde tam bir şölendi. Hayat kadını olan Fosforlu Cevriye'nin
hayatı ve bu zor hayata rağmen masumiyeti ve yaşadığı dönemin şartları,
seyirciye, Cantuğ Turay ve ekip arkadaşları tarafından başarılı bir şekilde
aktarıldı. Oyuna ait olan şarkılar ise oyunculardan beklediğim performanstan
çok daha başarılı bir şekilde seslendirildi. Müzikali izlerken bana eşlik eden
arkadaşımın geçmişinde müzisyenlik kariyeri olduğu için, oyun sonrasında bana,
orkestranın doğru zamanda sergiledikleri performanstan dolayı oyunun müzikal
tadını başarılı bir şekilde seyirciye aktarmış olduklarını söylemişti.
Biz
seyirciler ise alkışlarımızla eşlik ettik müzikale. Ne var ki, oyun sırasında
beni oldukça rahatsız eden bir şey vardı ki, o da, oyuncuların koşuşturması
içerisinde dekorun nasıl değiştiğini, ışıkların kapalı olmasına karşın perdenin
açık olması nedeniyle oyundaki akışın bir ölçüde sekteye uğradığını görmüş
olmamızdı.
Pansiyon
sahibi Sümbül Dudu karakterinin oyunculuğu o kadar şahaneydi ki, hayranlık
duymadım desem yalan olur. Diğer kadın oyuncularımız da bir o kadar başarılıydı
elbette; onların performanslarını izlerken oldukça gururlandım.
Cantuğ
Turay, Fosforlu Cevriye karakterini canlandıran rol eşi kadar istekli oynasaydı
ve bunu seyirciye aktarabilseydi, muhtemelen eski bir ilçe olan Kırıkkale
seyircisinin heyecanını daha da yukarı çekebilirdi. Çünkü Fosforlu Cevriye
karakterini aslında tetikleyen ve şekillendiren Cantuğ Turay'ın canlandırdığı
karakterdi. Oyunun Kırıkkale Kültür Merkezi'nde sergilenmiş olması ne yazık ki
bu durumu görmezden gelmemize yetmedi. Fosforlu Cevriye'nin âşık olduğu
karakterin sahneleri biraz daha fazla olsaydı, belki de seyirciye dönemin
şartları daha anlaşılabilir şekilde aktarılabilecekti. Tabii ki tüm ufak tefek
pürüzler oyundan tat almamıza engel olmadı.
Salondan çıkarken, "Ne iyi ettik de geldik
Murat," demeyi de ihmal etmedim ve ülkemizin yaralı insanları olarak
sanata doymuş bir şekilde evlerimize geri döndük.
Saadet Gadiri
Tarih ve sanatseverler için başucu kitabı
'Rodos Adası'nda Osmanlı Mirası' (Mimari
Eserler-Kitabeler-Mezar Taşları) adlı kitap, uzmanlık alanı sanat tarihi
olan akademisyenler Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ve Dr. Ammar İbrahimgil
tarafından hazırlandı.
Güncel bilgi, fotoğraf, şekil, plan, resim, tablo ve
grafiklerle desteklenmiş olan çalışmada kimi eserlerin orijinal hali ve
günümüzdeki durumlarını sergileyen eski ve yeni görseller kitapta
karşılaştırmalı olarak verildi.
Kapsamı geniş olan çalışmanın literatürdeki diğer yayınlardan
bir farkı da adadaki Türk varlığının önemli bir göstergesi olan ve sanat tarihi
açısından hayli kıymetli 300'e yakın mezar taşının detaylı bir incelemeye tabi
tutularak verilmesi.
Rodos Adası'nın coğrafi özellikleri, tarihi gelişimi, 400
yıllık Osmanlı idaresi, İtalyan işgali ve Yunanistan'a ilhakıyla ilgili
bilgiler ise eseri tamamlayıcı mahiyette.
Titizlikle hazırlanıp kitabın sonuna eklenen eserler listesi
ise envanterin kayıt altına alınması, tarihe not düşülmesi ve araştırmacılara
yol göstermesi bakımından dikkate değer.
Diğer taraftan yakın zamanda yapılan saha araştırmaları ile
çoğu Türkçe ve Yunanca 130 kaynaktan yararlanılarak özenle hazırlanan eser
güncel bilgileri ve literatüre hâkimiyeti göstermesi açısından da önem taşıyor.
KÜLTÜR VARLIKLARI
LİTERATÜRÜNE KATKI
Eserde 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası
olarak tescillenen Rodos'taki eserler sadece ata yadigârı oldukları için değil,
insanlığın ortak mirası olarak ilmi bakış açısıyla ele alınarak, alanına
yenilik getirip güncel bilgi ve görsellerle destekleniyor.
Görevlerinden biri de yurtdışındaki Türk kültür varlığının
araştırılması ve korunmasını desteklemek olan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bünyesindeki Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, yayımladığı bu ve buna
benzer eserleriyle yurtdışındaki kültür varlıklarımıza dikkat çekerek
literatüre katkı sağlamaya devam ediyor.
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından son derece özenli
ve kaliteli bir baskıyla okura sunulan 593 sayfalık eser, Ankara Balgat'taki
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı binasında ve Ankara Kızılay Kitap Satış
Bürosu'nda satışa sunuluyor.
Kitapseverler, https://emagaza-akm.ayk.gov.tr adresindeki
e-mağazadan da esere ulaşabilirler.
Tanpınar’ın “Kitap Korkusu” | Deneme
Bir kitabın paragrafında kaybolmak, her okuyuşta daha
önce fark edemediğin bir detay üzerinden gezintiye çıkmak. İnsanın üzerinde
bıraktığı o keşfedilmemiş yeri keşfetme hissi. Okumanın bu yönü bambaşkadır.
Bir kere yakalanınca vazgeçmenin mümkün olmadığı bir büyüdür okuma aşkı.
Buradayım, ben de varım, demektir. Düşünüyorum, demektir. Kaçmıyorum, üzerine
gidiyorum, sorguluyorum, varlığımı arıyorum, demektir.
Sözgelimi benim bir zamanlar varlığımı aradığım
kitaplardan biri de Simyacı’ydı. Santiago’nun bulunduğu yerden sıkılıp başka
yerleri görme isteği ve yaşamını ailesinin yanında, Endülüs’te değil de dünyayı
gezerek öğrenebileceğini düşünmesi harekete geçirmişti onu. Babasının da, “Git,
kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz olduğunu öğreninceye kadar
dünyayı dolaş,” demesiyle oğlunu kutsaması, genç delikanlının yaşamını
anlamlandırma uğraşı ve mutluluğu bulma çabasını şekillendirmişti. Okurken âdeta
ya Santiago oluyordum, ya da onun yanında oluyordum. Beraber geziyorduk ve
onunla birlikte ben de kendimi arıyordum. Kitabı resmen yaşadığımdan, ‘acaba
neler olacak’ düşüncesi de beni sardığından Simyacı’yı elimden bırakamamıştım.
Kitaplar başka dünyalara kapıları işte tam da böyle
açarlar. Paragraflarda kaybolmak, bazen bir cümlede saatlerce takılı kalmak ve
dünya işlerini bir süreliğine rafa kaldırıp kitabı yaşamak için okumak, makale
okumaktan çok farklı bir eylemdir. Makale okuyucusu daha nesnel bir dünya
üzerindeyken, roman okuyucusu kendi dünyasını yazarın yönlendirmesiyle kurar.
Santiago’yla olan yolculuğunuzu tamamladığınızda siz de onun gibi yeni bir yola
çıkmak isteyeceksiniz. Her kitap yeni bir maceradır nihayetinde ve yeni bir
hayatı yaşatır her seferinde; hem de kendi hayal gücümüzün izin verdiği ölçüde
başka diyarlara ulaşmamızı sağlarlar.
Tanpınar “Kitap Korkusu” adlı yazısında, “Kitaptan
niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, insan
düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı
mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. ‘Bırak, senin yerine ben
düşünürüm!’ demekle, Falan kitabı okuma!’ demek arasında hiçbir fark yoktur.
İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerinin
mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra haline
düşer,” diyerek okumanın aslında ne denli önemli olduğunu hatırlatır bizlere.
Kendimize ulaşmada böylesine güzel bir araç varken
kitaptan kaçmak niye? Farklı dünyalarda gezinmek varken, tek bir noktada takılı
kalmak niye? Çoğumuz Heidi ile birlikte Alp dağlarında gezdik, Peter’le düşler
adasındaydık, Alice’le tavşanın peşinden gittik, Santiago’yla yola çıktık, maceradan
maceraya atıldık. Bitirdiğimiz her kitap bize bazı parçalarını bırakarak kapadı
son sayfalarını. Kimi arkadaşlığı öğretti, kimi pes etmemeyi, kimi de hiçbir şeyi.
Yine aynı yazısında Tanpınar’ın şöyle bir ifadesi var:
“Ciltten cilde atladıkça ufkum başkalaşıyor, insanlığa ve hakikatlerine
kavuştuğumu sanıyorum.”
Bir romana başlamak, yeni bir hayat edinmektir
aslında. Yeni bir roman, okuyucusunu kendi yarattığı dünyanın içine katarak
yolculuğu başlatan, henüz bilinmeyen bir başlangıçtır.
Bugün sizin de yeni bir başlangıcınız olabilir, ya da
başlamak için güzel bir gün.
Aysun Özgül
Son 14 yılda müze sayısı iki kat arttı
Ajans Press ve PRNet'in dijital basın arşivinden derlediği
bilgilere göre, geçen yıl müzelerle alakalı basına 43 bin 913 haber yansıdığı
tespit edildi.
Müzelerle ilgili haberler genelde yerel basında yer alırken,
konuşulan başlıkların müzelere yapılan ziyaretler üzerine olduğu görüldü.
Ajans Press'in, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden elde
ettiği bilgilere göre, geçen yıl Türkiye'deki müze sayısının 451 olduğu
görüldü. Bu rakam, 2004 yılında 270 iken, 2008 yılında 286, 2015 yılında ise
409 olarak saptandı.
Veriler, Türkiye'deki özel ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
bağlı tüm müze sayılarını yansıtırken, şu an güncel özel müze sayısı 251, Kültür
ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze sayısı ise 200 olarak kayıtlara geçti.
Geçen yıl müze ve ören
yerlerini ziyaret eden kişi sayısı da 40 milyon 647 bin 844 olarak görüldü.
Kadın yönetmenler bu festivalde buluşuyor
Çankaya Belediyesi tarafından düzenlenecek olan kadın yönetmenlerin
seslerini filmleriyle duyurabilecekleri bağımsız ve sürdürülebilir bir platform
yaratmayı amaçlayan Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri Festivali, 18-22
Ocak 2020 tarihlerinde Ankaralı sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.
Farklı geçmişlerden, deneyimlerden ve kariyerlerden amatör ya da
profesyonel kadın yönetmenlere sanatlarını icra edebilmeleri için etkileşim
alanı sunmayı hedefleyen festivalin direktörlüğünü 'Mutluluk Festivali', 'Ahmet
Muhip Dranas Edebiyat Şenliği' gibi birçok çağdaş sanat organizasyonunu yapan
belgesel fotoğrafçı Volkan Atılgan üstleniyor. Program direktörü ise,
'Yağmurlarda Yıkansam', '12'ye 5 Kala' gibi filmlerin yönetmeni Gülten Taranç.
KADIN YÖNETMENLERİN SAYISINI ARTIRMA HEDEFİ
Geçen yıl festivallerde gösterilen 100 filmden 23'ü bir kadın tarafından
yönetildi. Hollywood'un ürettiği filmlerde ise bu oran 100 filmde 4 kadın
yönetmen. Türkiye’de ise 10 yönetmenden sadece 1'i kadın.
Sinemazon
Kadın Filmleri Festivali, bu sayıyı artırmanın yollarından biri olarak
festivalleri görüyor, festivallerde yaratılan sinerji ve buluşmaları
destekleyen bir programla sinemaseverlerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Festivalde
film gösterimlerinin yanı sıra, söyleşiler, atölyeler, seyircilerle
yönetmenleri bir araya getirecek etkinlikler de yer alacak. Hem bu çalışmalar,
hem de film gösterimlerinden sonra yönetmenlerle yapılacak soru-cevap
seansları, festivalin YouTube kanalından ve sosyal medya hesaplarından takip
edilebilecek.
SENARYO
YAZIMINI ÖZENDİRME YARIŞMASI
Festival
kapsamında ayrıca, 'Senaryo Yazım Özendirme' yarışması düzenleniyor.
Yarışmanın son başvuru tarihi 31 Aralık 2019.
Yarışmaya katılmak isteyenler sinemazon.org adresinden
detaylı bilgiye ulaşabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)