7 Ocak 2024 Pazar

Ayşe Şafak Kanca şiirlerinin duyusal varlığı

"Sıradan konuşmaya karşı, 'örgütlü şiddeti' temsil eden bir yazı türüdür edebiyat." (Roman Jacobson, Sekiz Yazı)

Geçmişte öyle ya da böyle yolu şiirle kesişen insanların eğitim yoluyla elde ettiklerine inandıkları, çoğunlukla kendilerini ve başkalarını tekrar etmekten öteye geçmeyen son derece cüretkâr atılımlarla ortaya koydukları şiir görünümlü genel kirlilik, ne yazık ki bizi şiirin hakikatinden hızla uzaklaştırıyor.

Poetika denildiğinde, genelgeçer bir kabul olarak çoğunlukla biçim ve içerik yönünden şairin ayırt ediciliğinin; onu diğerlerinden ayıran, farklılaştıran özellikler anlaşıldığından, eleştirinin temelde şiirin var olma halini hedef aldığı, oluşturulan içsel özün neliğine dair bir kazı olduğu gerçeğinin gözden kaçırılarak kasıtlı olarak bulanıklaştırıldığı bu sularda, şairinden çıkıp okuyucusuna bırakılan bir yapıtın eleştirel alımlama süreciyle sınanması, eleştiriden rahatsız olan kitlenin itirazlarından kaynaklanan tüm zorluklara rağmen olmazsa olmaz bir gerekliliktir.

Ayşe Şafak Kanca ilk kitabı Azalma Vakti'nde kendi köklerine doğru bir yolculuğa çıkarır okuyucuyu, kendi tarihine bakar, zamanın gerisinden seslenir; şimdi burada olmakla geçmişin, kaybolup yitip gidenin ardından duyduğu sarsıntıyı, ölümü hatırlatır. Güvenli alanlar kurar kendine. Şiirinin özgül ağırlığını kurmaya çabalarken, fiziksel sınırlılığı içinde nesnel olana dair arayışını sürdürür. Bu çaba yer yer bazı sözcük tekrarları ve anlam kaygısı ve çokseslilik nedeniyle yara alsa da genel olarak şiirlerinin duyusal varlığını çok fazla sakatlamaz.