21 Kasım 2018 Çarşamba

Mehmet Ferah'tan bir öykü: 'Maden'

Yerin yüzlerce metre altında hayatını kaybeden maden işçilerinin anısına hürmetle ve duayla...

Kendine geldiğinde hiçbir şey göremiyordu. Kör olduğunu zannetti önce. Başını yokladığında ışıklı bareti yerinde değildi. Zifiri karanlıkta el yordamıyla aramaya başladı baretini. Daha sonra hareket edemeyecek kadar küçük bir çukurda olduğunu fark etti. Patlamadan önce en yakınında bulunan arkadaşı Sami'ye seslenmek için dudaklarını araladı, sesi çok kısık ve hırıltılı çıkmıştı. Bir kez daha seslenmeyi denedi. Bu sefer biraz daha yüksek ama yine hırıltılı çıkan sesi küçücük kuyunun içinde yankılandı. Yerin yüzlerce metre altında mahsur kaldığını anlaması fazla uzun sürmemişti. Kaderine razı olup kurtarılmayı beklemekten başka bir çaresi yoktu. Ya gelemezlerse diye düşündü, ya kurtulamazsa...

Bütün sevdiklerini bir bir hayalinde canlandırmaya başladı. Daha o sabah ilk adımlarını atmaya başlayan Samet'inin gözlerindeki parıltıyla yavaş yavaş bilinci aydınlandı:
Oğlunu kucağına ilk aldığında kendisinin sahip olamadığı bir hayatı yaşaması için var gücüyle mücadele etmeye karar vermişti. Samet yedi aylıkken ilk kez baba dediğindeyse, hayatı bütün olumsuzluklara rağmen daha bir yaşanılır olmuştu. O daha güzel bir dünyada yaşamalıydı. En güzel oyuncaklarla oynamalı en güzel giysileri giymeliydi. Ve de okumalıydı o, büyük adam olmalıydı. Sonuna kadar arkasında durup yemeyip içmeyip okutacaktı oğlunu. "Samet Bey'in babası" dediklerinde kasım kasım kasılacak etrafına gururla ve gülümseyerek bakacaktı.

Ne var ki hayat hayallerinde var ettiği imkanları sunmak için pek de cömert davranmamıştı ona. Çalıştığı çay ocağı kapanıp İşsiz kaldığında, oğluna mama alabilmek için borçlanmıştı fırıncı Rıza'ya. Birikmiş kira borcunu ödeyebilmek için evdeki eşyaların bir kısmını satmak zorunda kalmıştı. Bütün yoksulluğuna rağmen, hayatındaki en büyük şansı Fatma gibi bir eşe sahip olmasıydı.


Fatma’sı... biricik sevdiği... Şayet o olmasaydı, hayatın acımasızlığına katlanıp zorluklarına göğüs gerebilir miydi bunca zaman? Ömrünün baharında tanıdığı ve kaçarak evlendiği hayat arkadaşına gün yüzü gösterememişti, fakat o hiç şikayetçi olmamıştı bu durumdan. Maden ocağına işçi alınacağını öğrendiğinde yeniden bir ümit ışığı doğmuş, o gece uyumamış, erkenden başvurunun yapılacağı yere gitmiş ve saatlerce  beklemişti.

İşe başladığı ilk gün eve yorgun argın döndüğündeyse, kendisini kucağında oğluyla karşılayan eşinin gözlerine uzun süreden beri ilk defa büyük bir huzur ve umutla bakabilmişti.

5 Kasım 2018 Pazartesi

Müziğin Muhteşem'i: Muhteşem Süleyman

Müzik ruha hitap ederken kulaklar notaları duygulara nakşeden birer vasıtadır. Nağmeleri önce duyarsınız, sonra o nağmeler bilinçaltınızın derinliklerinden kimi zaman unutulan, kimi zamansa gün yüzüne çıkmayı bekleyen hislerinizi ortaya çıkarır.

Muhteşem Süleyman bu yüzden yaptığı işe sevdalı. O, ruhsal durum ve ortamsal pozisyonları iyi analiz ederek, yerli ve yabancı, yeni ve eski, popüler ve nostaljik müzikleri kulaklara eriştirmeyi kendine amaç edinmiş ender rastlanan bir DJ, bir müzik adamı. Neşeyi, hüznü, coşkuyu ve aşkı anlatan şarkılar hayatın birer anekdotlarıdır. Hangimizin bir şarkıyla anmadığı hatırası yoktur ki? İşte bu şarkıların seçimi de en az söylenmesi kadar önemlidir.

Süleyman Zümrüt, 1993 yılında Marmaris’te ‘Salon Bar’da başladığı müzik hayatını Radyo’da, Do-Re-Mi müzik evinde İhsan Sevim’le beraber devam ettirmiş, birçok popüler mekânda, ünlü ve dönemin önemli müzik insanlarıyla çalışarak başarıyla sürdürmüş, donanımlı ve birikimli bir alt yapıya sahip olmak için eğitim almış. Zaman zaman müzik eğitmenliği de yapmış, özellikle ‘Altın Adımlar’ müzik okulunda Erdal Çetin’le birlikte çalışarak birçok ismi müzik dünyasına kazandırmış. Halen birçok ünlü ismin danışmanlığını ve eğitmenliğini yapıyor.

“Müzik, aşkın ve insani duyguların en güzel tercümanıdır” şiarını kendine ilke edindiğini, her ne kadar meslek olarak icra etse de, aslolanın müziği sevmek olduğu fikrini benimsediğini söylüyor.

Sözün kısası, aşk ile icra edilen her iş başarıya gebedir ve o da başarısının sırrını buna bağlıyor.

(Mehmet Ferah / Magazinname)