Kadınları gururlandıran bir yazar, çarpıcı bir oyun

Havalar serin bu aralar, mevzular da derin haliyle. Yaralı bir kitle olarak
Türkiye'de yaşamaya çalışırken, hastalıklar, salgınlar, hatta bunlardan daha
ciddi mevzular olan kaprislerle baş etmek zorundayız. Türlü egolara müstesna
bir nezaketle ehemmiyet ederken, düşük moralimizi de yerle bir eden zalim
insanları duymazdan gelmeye çalışıyoruz. Acaba Avrupa'da bunu yenecek bir tedavi
yöntemi geliştirildi mi? Malum, "ülkemize her şey geç gelir".
Kırıkkale'ye ise daha geç geleceği konusunda eminim.
Hal böyle olunca çeşitli aktivitelerle ruhumuzu doyurmak istediğimizden,
Suat Derviş'in romanından aynı adla uyarlanan 'Fosforlu Cevriye' müzikaline
gitmeyi planlıyorum arkadaşımla. Murat arıyor ve müzikal için WhatsApp'tan
gönderdiği fotoğraftan boş koltuklardan ikisini seçmemi istiyor. 'Kadın
kısmısı' olarak 'ne kadar da ince bir hareket' diye düşünmem gerekirken,
balkondaki ön koltukları seçtiğimi söylüyorum, fakat sahnenin konumunu ve ses
sistemlerinin nasıl olduğunu bilmediğimden seçtiğim koltuklardan tam da emin
olmadığımı söyleyerek dertleniyorum. Kırıkkale'de beşinci yılım olmasına
rağmen, ilk defa müzikale gideceğimden dolayı heyecanlıyım aynı zamanda.
Suat Derviş,
döneminin zorlu şartları altında, "Kadın olmaktan utanmıyorum,"
sözüyle dimdik ayakta durabilmiş bir yazarımızdır. Akıllardan silinmeyen ve
kadınları cesaretlendiren bir diğer cümlesi ise, "Ben yazar Suat
Derviş’im. Kimsenin karısı olarak yâd edilemem," cümlesidir. Haliyle,
kadınlık bilinci böylesine gelişkin birisinin yazdığı bir eseri eleştirmekten
çok, yüceltmek mutlu eder beni de.
Müzikal,
Kırıkkale atmosferi içerisinde tam bir şölendi. Hayat kadını olan Fosforlu Cevriye'nin
hayatı ve bu zor hayata rağmen masumiyeti ve yaşadığı dönemin şartları,
seyirciye, Cantuğ Turay ve ekip arkadaşları tarafından başarılı bir şekilde
aktarıldı. Oyuna ait olan şarkılar ise oyunculardan beklediğim performanstan
çok daha başarılı bir şekilde seslendirildi. Müzikali izlerken bana eşlik eden
arkadaşımın geçmişinde müzisyenlik kariyeri olduğu için, oyun sonrasında bana,
orkestranın doğru zamanda sergiledikleri performanstan dolayı oyunun müzikal
tadını başarılı bir şekilde seyirciye aktarmış olduklarını söylemişti.
Biz
seyirciler ise alkışlarımızla eşlik ettik müzikale. Ne var ki, oyun sırasında
beni oldukça rahatsız eden bir şey vardı ki, o da, oyuncuların koşuşturması
içerisinde dekorun nasıl değiştiğini, ışıkların kapalı olmasına karşın perdenin
açık olması nedeniyle oyundaki akışın bir ölçüde sekteye uğradığını görmüş
olmamızdı.
Pansiyon
sahibi Sümbül Dudu karakterinin oyunculuğu o kadar şahaneydi ki, hayranlık
duymadım desem yalan olur. Diğer kadın oyuncularımız da bir o kadar başarılıydı
elbette; onların performanslarını izlerken oldukça gururlandım.
Cantuğ
Turay, Fosforlu Cevriye karakterini canlandıran rol eşi kadar istekli oynasaydı
ve bunu seyirciye aktarabilseydi, muhtemelen eski bir ilçe olan Kırıkkale
seyircisinin heyecanını daha da yukarı çekebilirdi. Çünkü Fosforlu Cevriye
karakterini aslında tetikleyen ve şekillendiren Cantuğ Turay'ın canlandırdığı
karakterdi. Oyunun Kırıkkale Kültür Merkezi'nde sergilenmiş olması ne yazık ki
bu durumu görmezden gelmemize yetmedi. Fosforlu Cevriye'nin âşık olduğu
karakterin sahneleri biraz daha fazla olsaydı, belki de seyirciye dönemin
şartları daha anlaşılabilir şekilde aktarılabilecekti. Tabii ki tüm ufak tefek
pürüzler oyundan tat almamıza engel olmadı.
Salondan çıkarken, "Ne iyi ettik de geldik
Murat," demeyi de ihmal etmedim ve ülkemizin yaralı insanları olarak
sanata doymuş bir şekilde evlerimize geri döndük.
Saadet Gadiri
Yorumlar
Yorum Gönder