Kayıtlar

Mayıs, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

'Homo Sapiens’in Son Durağı: Dijital Aşk'

Resim
Mimar ve ressam Turgut Ersavaş'ın 'Dijital Aşk: Homo Sapiens’in Son Durağı' isimli kişisel sergisi 28 Haziran'a kadar Beyoğlu'ndaki Tünel Sanat Galerisi'nde... Sanatçı Turgut Ersavaş'ın 'Dijital Aşk: Homo Sapiens’in Son Durağı' isimli sergisi, iki bölümden oluşuyor: Ersavaş, birinci bölümde, 'big bang'den sonra, günümüzden milyonlarca yıl önce, ilk defa Doğu Afrika'da ortaya çıkan avcı-toplayıcı gruplardan, çağımızın yapay zekâlı insansı robotlarına ve belki de gelecek yüzyıllarda, Homo Sapiens'in Mars'a uzanacak serüvenini kendine özgü yorumuyla sanatseverlere sunuyor. 2000'li yıllardan bu yana, bilimsel ve teknolojik alandaki yeni ve sıradışı buluşlar ve bu gelişmelerin insanlar ve dünyamız üzerindeki etkileri üzerindeki araştırmalarla yakından ilgilenen ve özellikle tarihçi Yuval Noah Harari ve fizik profesörü Stephen Hawking'in çalışmalarını takip eden sanatçı Ersavaş, konuyla ilgili ilk tablosunu (Dijita...

Zamanı durduran tarifsiz duygu: Aşk

Resim
Var olma duygusuyla elini uzatmalıydı aşka. Cesaretini ürkek yüreğiyle ve yorgun bedeniyle toplamalıydı. Mutluluk tohumları ekmeliydi ruhunun derinliklerine. Çok kırgındı, acılıydı. İnsanlara ve kötülüklere kızgındı, çaresizdi. Kırgınlıklarına, acılara merhem olmalıydı aşk. Sarıp sarmalamalıydı kötü anıları. Üzerindeki ışığıyla tesir etmeliydi. Mezarına doğan güneş ışığı oydu. Yaşarken öldürmüştü kendini. Sevgiye, aşka inanmamak, ölmek demekti. Toprağın kokusu sinmişti üzerine. Bu eşsiz koku, aşk kokusuyla eşdeğerdi. İnzivaya çekmişti bedenini. Ruhunu ise özgür bırakmıştı. Belki bu yeraltı sarayından kaçıp kurtulabilirdi. Yerin altı dipsiz kuyu, kör karanlıktı. Aşkın ışığı gözünü kamaştırmıştı. İşte gelmişti aşk! Toprağın son çıkışında, ışık huzmelerini saçmıştı yüzüne. Aydınlanmıştı ışığıyla bir kere. Korkmuyordu artık. Zamanları ve mekânları farklıydı; ama kalplerinin ritimleri aynıydı. Acılardan güçsüz kalmış bedenini ayakta tutan tek şey de kalbinin ritmiydi. Aşk, zaman...

'Marx İstanbul’da' oyunu yeniden sahnede

Resim
Semih Çelenk'in uyarlayıp yönettiği Marx İstanbul'da oyunu 30 Mayıs'ta Almanya'da Berlin Tiyatrom'da, 14 Haziran'da ise Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahnelenecek. Tiyatroevi'nin, Howard Zinn'in 1999 yılında yazdığı Marx in Soho adlı oyunundan, Semih Çelenk'in uyarlayıp yönettiği Marx İstanbul'da oyunu, 30 Mayıs Almanya'da, Berlin Tiyatrom'da ve 14 Haziran'da Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahnelenecek. Çağımıza yön veren en önemli düşünürlerden biri olan Karl Marks'ın hayatı ve düşünceleri, bir zaman yolculuğundan geçerek sahneye taşınıyor. Oyunda, öldükten sonra hakkında yapılan spekülasyonlardan, fikirlerinin yanlış anlaşılmasından şikâyetçi olan Karl Marks, öte dünyadan gelip bu yanlış anlamaları ve spekülasyonları düzeltmek istiyor. Tiyatroevi, Howard Zinn'in 1999 yılında yazdığı Marx in Soho adlı oyunundan Semih Çelenk'in uyarlayıp yönettiği Marx İstanbul'da oyununu, Karl Marks'ın 201'inci...

Rap pa [Öykü]

Resim
Kadın, uyuşukça kendi toparlanışını izliyor. Beyaz gömleğini kaldırıyor gözleri ile aynı hizaya, katlıyor. Ütü sorunu olmayan bir hayatın düzenli dağınıklığına gülümseyerek katılıyor. Alışıyor, alıştıkça mutluluğu büyüyor. Annesi görse, sorumsuz bir hayat bu, derdi, oysa kendini dinlemek istiyor sadece. Uzun süreli bir dinlenme olmalıydı bu. Tek başına yapmak istediği ama yapamadığı her şeyi yapabilmenin tam zamanıydı. Eskiciden aldığı tahta bavulunun içine koyuyor gömleğini. Süslerin ve pahalı olan her şeyin yerini muhakkak bir gün sade ve antika olanlar alacaktı. Tahta bavulun en üstüne de kurşunkalemini koyuyor ve kapağını kapatıyor. Bir iç çekiş ile. Kapatmak... Bir kitabı, defteri, dizüstü bilgisayarı, toplumun getirdiklerini... Annesinin ısrarla "yap" dediklerini ama yapmak istemediği her şeyi. Üzen, bıktıran ve yıpratan her şeyi kapatmak... Kadın annesini seviyordu, kendi hatalarını da seviyordu. Ama bazı zoraki olan şeyleri içinden sevmek gelmiyordu. Kadın'ı...

Kalbin şarkısı: 'Brida'

Resim
Hani kalbinin söylediği şarkının müziği gibi. Bir diğer yarın eksik kaldığı için, kendini tamamlayamadığın eksik parçan. Konuşamadığın her kelimenin özgürlüğü. Hissedemediğin her duygunun tarifi. Ruhunun çırılçıplak kaldığı bir hafiflik. Bedensel aşkın sınırladığı değil, ruhun yükselttiği, birbirine karıştığı, bir olduğu aşk. Brida'nın hikâyesi, büyü öğrenme isteğiyle başlamıştı ama, büyü öğrenmek için yanına gittiği büyücünün yıllardır aradığı hazineyi yanına kadar getirdiğinden habersizdi. Büyücü onu ilk gördüğü anda, Brida'nın onun ruh eşi olduğunu anlamıştı. Sol omzunda gördüğü ışık, kendi parçasını bulmuş olduğunun kanıtıydı. Büyücü, aşkın ruhunda hayat verircesine akışını hissederken, Brida henüz bunun farkında değildi. Ama büyücüye karşı tarif edemediği bir çekim ve güven duyuyordu. Bu güven, büyücüyle karanlık ormanda geçirdikleri ilk gecede, Brida’nın dersinin başladığı ilk günde kendini göstermişti. Brida ormanda kendini bir anda yalnız bulmuştu. Ormanın karanlık...

İzdiham 39: 'İçimde biri var, ne ölüyor, ne sağ bırakıyor'

Resim
39. sayısını "Benim içimde biri var. Ne ölüyor, ne sağ bırakıyor" mottosuyla çıkaran İzdiham dergisi, yeni sayısında da yine dopdolu... İzdiham dergisi yeni sayısıyla birlikte sinemadan müziğe, edebiyattan psikolojiye kadar birçok alanda farklı bir bakış açısı sunarak, usta ve genç yazarları bir araya getiriyor. Sayıların peşinden değil, iyi metinlerin peşinde koşmaya devam eden İzdiham'ın 39. sayısı tüm satış noktalarında siz okuyucuları bekliyor. Eğer siz de, "Benim içimde biri var. Ne ölüyor, ne sağ bırakıyor" diyorsanız, İzdiham'ın son sayısını mutlaka okumalısınız.