Ağlamaktan
harap olduğum, soğuğun içime işlediği bir kış gecesi gelmişti yanıma ilk defa.
Siyah cüppesi karanlığa karışırken yeşil keskin gözleri ışıldayarak karanlığı
deliyordu. Nereden geldin, kimsin, demedim. Diyemedim.
Yatağımda
bağdaş kurmuştum, beni rahatsız etmek istemiyor olmalıydı ki yatağımın kenarına
ilişti. Gülümsemesinin sıcaklığı yayıldı odaya. İçimdeki kasvetten oluşan
kurtçuklar bir anda kelebeğe dönüştü sanki.
Konuştu
benimle, hem de saatlerce. Ben ağlayarak dinledim sadece, o ise sıkılmadan,
yorulmadan saatlerce konuştu. Kimseye anlatmadım onun geceleri yanıma
geldiğini. Bilseler engel olurlardı. Kimmiş, nerden gelmiş, ne istiyormuş...
Kimin umurunda ki...
Kimse
bilsin istemedim, tek bana ait kalabilsin diye. Ev halkı duyacak diye ödüm
kopuyordu ama, o, öyle kısık bir sesle, acele acele anlatıyordu. Saatlerce
uyuyan ben, artık geceleri hiç uyumadan onu dinliyordum.
"Koparılmaktan
korkan bir çiçeksin sen. Üzerindeki karlara rağmen kardelen edasıyla açıyorsun.
Merak etme ben seni kopartmalarına izin vermem," demişti bir seferinde
bana. En çok o gün inanmıştım ona.