Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yadigâr Kalan

Resim
On yıla yaklaşmıştır tanışıklığımız. Instagram'da edebiyata dair yazdıklarımı paylaşıyordum o sıralar daha da sık. Gazetelerde yazıyor ama işin edebi kısmında kör oluyordu içim yalnızlığımla. Bir mesaj geldi bir akşam, en hüzünlü günlerimden birinde: "Yazılarınız, şiirleriniz çok güzel... Tanışabilir miyiz? Bir platform oluşturabilir miyiz sizinle?" Önce ciddiye almadım. Bu kadar kötü bir dünyada buradan duygu bulan insanlarla karşılaşmak, o aynılıkları yakalamak öyle zordu ki... Kelimelere dair sevgi beslemek öyle zordu ki... Hele ki Taksim'de, iş sonrası, tanımadığım ama yazan çizen olduğunu söyleyen insanlarla buluşmak belki de delilikti. Tabii bir hafta sonra Taksim'in göbeğinde buluştuk Yadi ve Ayhan'la. Kırmızı Kedi Yayınevi'nin arkasındaki bir kafede. Bol sigara, belki iki bira içip sadece kitap konuşmuştuk. O dönem şaşırmıştım böyle güzel insanların var olmasına. O kadar güzel ve naif insanlardı ki ikisi de... O gece uzun uzun konuştuk ve dost oldu...

Narın Gölgesi

Resim
Yüzü, günlerdir gözümün önünden gitmiyor. Beklenmedik bir biçimde bu dünyadan çekip gittiğini bilmeme karşın, kaç gündür ona bir şey söylemem ya da ne olduğunu bilmediğim bir konuda konuşmamız gerektiği duygusuyla doluyum. Beynimi kaplayan şey, yarım kalmış veya hiç başlanmamış bir proje mi, danışılacak bir konu mu, yoksa etraflıca görüşeceğimiz bir olay mı, tam hatırlayamıyorum. "Neyse, Yadi'ye telefon açar, sorarım," diyorum kendi kendime. Zihnim allak bullak. Yaklaşık on yıldır aynı sokakta oturuyoruz. Bir uçtan bir uca uzayıp giden, dar bir sokak. Onun evi, sol tarafa doğru sıralanmış binalar arasında, hemen elli metre ilerideki bina. Üçüncü kattaki dairesini yan yana, bitişik nizam kocaman binalar kapatmış olsa da, yine de mutfak camından o binanın girişini görebiliyorum. Birdenbire, "Üstat, naber?" deyişi geliyor aklıma, "Hiç aramıyorsun!" diyerek sitem edişi… Doğrudur; pek arayıp sormazdım, ama bilirdim ki o, oradadır, elli metre uzağımda. İsted...

Bir gün, bir yerde, bir zaman...

Resim
Şarkıların yetmediği, Şarabın kâr etmediği bir gecede yazıyorum sana. Bazen kelimeler yetmiyor. İçinde ne varsa, olduğu gibi kalıyor. Anlatılmadan. Sorulmadan. Cevap beklemeden. Hiçbir şey seni benden eksiltmedi. Ama hiçbir şey seni bana da getirmedi. İçimde sustukça çoğaldın. Sana anlatamadığım ne varsa, Şimdi kelimelere dökülüyor. Geçmişe değil, Bugün hâlâ içimde yürüyen sana… Bu bir sitem değil. Bu bir isyan değil. Bu sadece, bir kadının kendi kalbine fısıldadığı bir itiraf. Çünkü bazen en derin konuşmalar, hiç söylenmemiş olanlarda gizlidir. Söyleyemediklerim var, sustuklarımın arasında. Ve bazen, en çok konuşmak istediklerimizi, en derin sessizliklere gömüyoruz. Senin adın hiç gelmedi dudaklarıma belki, Ama kalbimde bir yankı gibi hep vardın. Kalbimin aynasıydın. Ne zaman kendime baksam, Sende kırılmış parçalarımı gördüm. Sana hiç anlatamadım... Sana baktığımda ne gördüğümü, Sesini duyduğumda içimde neyin titrediğini, Güldüğünde neden gözlerimi kaçırdığımı... Ve sonra zaman geçti....