Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bitmeyen Çıraklık | Ahmet Hamdi Tanpınar

Resim
Güzel bir akşamdı. Oturduğumuz plaj kahvesinde, genç dostum bana yeni yazdığı hikâyeyi okudu. Bu oldukça iyi tanzim edilmiş bir aşk hikâyesiydi. İçinde itinalı tahliller, gündelik hayat dikkatleri, seçme peyzajlar vardı. Güzel ve seyyal bir üslûp, iyi biçilmiş bir elbise gibi mevzuun bütün hususiyetlerini çok yakından kavrıyor, icap ettirdiği değişiklikleri alıyor ve sona kadar hiç aksamadan gidiyordu. Üstelik Nietzsche’den Freud’a kadar birkaç felsefe sistemini, romantizmden sürrealizme kadar bir yığın sanat nazariyesini bu sahifelerde bulmak mümkündü. Hülâsa zengin ve muvaffakiyetli bir nesci vardı. Ve muharriri, her cins sanatkâr gibi, bütün bu muvaffakiyetlerin farkında idi. Bununla beraber küçük bir kusuru vardı. Bütün bu vak’a, bu insanlar, bu üslûp zenginliği, bu dikkatler, adetâ havası boşaltılmış bir âlemde geçiyordu. Toprağa ve bir cins hayata, bir insan topluluğunun mukadderatına bağlı olan eserlerdeki o sıcaklıktan, kavrayıcılıktan mahrumdu. Kendisine bunu anlatmak isted...

Düş ile gerçek arasında bir 'bekçi'

Resim
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz usta oyuncu Turan Özdemir'in son başrol filmi olan Bekçi 'de, kendi içine kapanan Salih'in dış dünyadan koparak düşle gerçek arasında kalması anlatılıyor. İlk gösterimi 37. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştirilen  Bekçi , 29. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin de Ulusal Yarışma bölümünde festival seyircisiyle buluşmuştu.  Ocak 2018’de kaybettiğimiz usta oyuncu Turan Özdemir’in son başrol filmi olan Bekçi, gerilim, dram ve mizahi öğeleri barındırıyor. Turan Özdemir’in canlandırdığı Salih, bir kasaba mezarlığında gece bekçiliği yapmaktadır; her gün, akşamüstü, bekçi kulübesine gelip sabah gün doğmadan da geri dönmektedir. İlerlemiş yaşına rağmen yaklaşık iki kilometrelik yolu her gün, aynı rutinle kateden Salih, yıllardır yaptığı iş nedeniyle kendi içine kapanmış, gerçek yaşamdan nerdeyse kopmuştur. Kasaba yolunda yaşadıkları, gece kulübeye gelen tuhaf adamlar ve her gece rüyasına giren genç bir kız, Bekçi Salih’te derin bir parano...

Bilinmez bir evrene yolculuk: 'Digital Beast'

Resim
Farklı sergi ve aktivitelerle yıl boyu dinamik kalan inovasyon ekibi ArtBizTech'in ana destekçiliğini üstlendiği sergide, bang. Prix 2019 programına katılmaya hak kazanan gençlerin üretimleri iş, sanat ve inovasyon dünyasıyla buluşuyor. Studio-X Istanbul'da gerçekleştirilen sergi, biyo-sanat, veri sanatı, yeni medya ve kinetik sanat kategorilerini kapsayan 11 projeden oluşuyor. bang. Prix 2019 sergisi, "digital beast" temasıyla izleyicileri bilinmez bir evrene davet ediyor. Sanattan ilham alan inovasyon projelerinin önünü açmak ve gençlerin teknolojik ve bilimsel unsurlar içeren sanatsal üretimlerini desteklemek hedefiyle yıl boyunca farklı sergi ve etkinliklerle dinamik kalan inovasyon ekibi ArtBizTech'in, ana destekçiliğini üstlendiği bang. Prix’nin 2019 yılı projelerinin paylaşıldığı sergi, Studio-X İstanbul'da kapılarını ziyaretçilere açtı. Sanattan ilham alan inovasyon projelerinin önünü açmak ve gençlerin teknolojik ve bilimsel unsurlar içeren san...

‘Ayrımcılık’ temalı en iyi kısa filmler

Resim
Sabancı Vakfı'nın düzenlediği "Ayrımcılık" temalı kısa film yarışmasında 2019 yılının en iyilerini siz Başka Şeyler okurları için derledik. Sabancı Vakfı'nın bu yılki tema'sını 'Ayrımcılık' olarak belirlediği kısa film yarışmasının açılış konuşmasını yapan Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, "Ayrımcılık toplumsal ve ekonomik gelişmenin önündeki en önemli engellerden biri. Eşitliğin ve birlikteliğin önemini sanatın diliyle konuşmak istiyoruz. Doğrularımızdan vazgeçmedik, kültür ve sanatı desteklemeye devam edeceğiz" dedi. Aida Begiç, Ceyda Düvenci, Derviş Zaim, Rebecca O'Brien ve Sergei Dvortdevoy'undan oluşan jüri finale kalan on film arasından seçim yaptı. Yahya Ozan Çalışkan'ın Gülizar isimli filmi birinciliğe değer görülürken, Furkan Han Mert'in Biilaç 'ı ikinciliğe, Ercan Akan'ın Afaf – Günahsız 'ı ise üçüncülüğe seçildi. Ahmet Kızıl'ın Çentik   isimli filmi ise, mansiyon ödülüne layı...

Parkın ışıkları | Deneme

Resim
Ölçüsüz satırların, uyaksız sonlarına gömüyorum bu gece kendimi, bizzat kendi ellerimle. Ki bilen bilir, edilgenlikleri bir türlü sevemediğimi. Karşıdaki parkın ışıkları kaç saattir sönük, bu gece ruhum aydınlanmadı gitti. Can sıkıntısı ile karışık iç daralması gelip oturdu göğüs kafesime. Hafta boyunca dinlenmek için hafta sonlarını bekleyen, biraz fazla dinlenince de ne yapacağını bilemeyen, hani şu nankör insanoğlu modum aktif, ki bu duygu pek bana göre değil. Bunaldım. Ben olmaktan uzaklaşırken, "Ben olmak da ne," diye irkilip, "Sahi ben kimim ki," ile "Ben en iyisi susayım, karanlıklar konuşsun," içsesleri içinde bir parça huzur ararken, huzursuzlaşan huysuz bir kadına dönüşmek üzereyim. Tanrım, parkın ışıkları yansın artık lütfen. Saynur Altay

Tomris Uyar'ın sesinden: Nasıl yazıyor, nelerden etkileniyor?

Resim
Tomris Uyar, yazma sürecinin nasıl şekillendiğini, nelerden etkilendiğini ve nasıl yazdığını anlatıyor.

W. B. Yeats'in 'Dört Yıl'ı Türkçeye çevrildi

Resim
W. B. Yeats'in, 1887-1891 yılları arasında İngiltere'deki 4 yılını kaleme aldığı Dört Yıl , İzdiham Yayınları etiketiyle Türkçeye çevrildi. William Butler Yeats, bir İrlandalı. Orada doğdu, orada büyüdü. İnsanlara ve dünyaya oradan baktı. Babası ve ağabeyi ressamdı. Onu da bu yüzden resim eğitimi alması için Dublin Sanat Okulu'na yazdırmışlardı. 1887 yılında ailesiyle beraber Dublin'den ayrılıp Batı Londra'ya yerleştiler. Henüz 22 yaşındaydı. Dört yıl kadar Batı Londra'da kaldılar. Çoğu şiirini burada yazdı. Bulunduğu çevrede birçok ressam, yazar, gazeteci vardı. Bu dönemde Henley ve Oscar Wilde gibi ünlü edebiyatçılarla tanışma fırsatı da yakalayan Yeats, hemşehrisi Dublin'li oyun yazarı Bernard Shaw'la da orada karşılaşmıştı. İngiltere'de geçen yıllarını  Dört Yıl  adıyla kitaplaştıran Yeats'in bu önemli eseri, ilk kez Ahmet Erbil çevirisi ve İzdiham Yayınları etiketiyle Türk okuyucularla buluşuyor. (W. B. Yeats , Dört Yıl - 18...

Dayanılmaz bir acı kaynağı olarak 'gerçeklik' | Crispin Sartwell

Resim
George Santayana bir keresinde gerçekçiliği kuran şeyin şok deneyimi olduğunu söylemişti. Bu basit ama köklü bir tespittir. Anlamı şudur: Şok olduğunda, diyelim, bir bowling topunu ayağına düşürdüğünde, bowling topunun ya da ayağının gerçek olup olmadığına inanmak sana kalmış bir şey değildir. Şok deneyiminde, karşısında bütünüyle savunmasız olduğumuz dünya gerçekliğine çağrılırız. Hoşumuza gitsin gitmesin, komada ya da kafadan sorunlu olmadıkça, böylesi anlarda gerçeği yaşarız, ona rıza gösteririz ve lanet okuruz. Böylesi anlarda ve böylesi anlar sayesinde, gerçeğin gerçekliğini öğrenir ve o gerçeklik içinde kendimizin gerçek olduğunu öğreniriz. Zevk nisyan ile malûldür; insanı tatlı bir uykuya ve kendini kutlamaya götürür. Kişi zevk içinde "kendini unutur" ve hatta zevkin kaynağını unutur; kapılıp gider, neye kapıldığını unutur. Ancak acı ve sürpriz beraberinde olağanüstü bir teyakkuz hali getirir ve teyakkuz hali, olan şeye bir açıklıktır. Gerçeklik pervasızdır, am...

Sana bir ayna getirdim | Mektup

Resim
Sevgili Dost; Sana hitaben yazılmış onca mektubun içinde, benim gurbetimden yola çıkmış mektubumla rastlaşacağını umarak yazıyorum bu satırları. Kimbilir belki bir gün bir kelime ile bölüşmek istersin yalnızlığını. Sana misafir olur mektubum. Dilersen yoldaşın olur. Nelerden geçiyor yolun, nerelerde takılı kalıyor yolculuğun bilmiyorum ama belki sen de bir mektuba sığdırırsın manzaranı diye umarak sana açmak istediğim bir konudan bahsetmek istiyorum: Bugün Halil cibran'ın bir sözü takıldı gözüme: "Yüreğin sevgisi sedir ağacının dalları gibidir; ağaç bir dalını kaybederse acı çeker ama ölmez." Hani büyük bir hayal kırıklığından sonra can çekişir gibi hissettiğimiz ama bir umut ışığının belirmesiyle tekrar hayata dönen o yanımız yokladı kendini bende. Sanki orada olduğunu unuttuğum bir vazoya çarpmışım da, çarptığım için düşüp kırılarak kendi varlığını göstermiş gibi bana. Ah Dostum! Ne kadar çok şey biriktirmişim bir bilsen. Düşüp kırılanların orada tutunacak yeri o...