Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Orhan Pamuk romanlarını nasıl yazıyor?

Resim
Doğan Hızlan'ın TRT'de 1986 yılında gerçekleştirdiği programda, Orhan Pamuk romanlarını nasıl yazdığını anlatıyor.

'O an'ı yaşamak

Resim
Sizler ömrünüzün baharında, çiçekler içerisinde mutlu bir günü yaşarken, birçokları saplandıkları çamurlu yollardan kurtulmanın mücadelesini yapmakta ve çaresizce bir kurtuluş ümidi beklemekteler. Ne kadar da sabırsızsınız; gelmek üzere olan sevdiğinizi beklerken, geleceğini bildiğiniz halde ve yanınızda olması gereken saate henüz uzunca bir süre varken. "Nerede kaldı?" diye soramazsınız o an. Birkaç dakika geç kalınca düşünmeye başlarsınız; hep yollarda olur gözünüz ve olanca kuvvetiyle atmakta olan yüreğiniz. Beklemekte olduğunuz yerden geleceği yolun başını keserken, gözleriniz bir kartalınki kadar keskin, burnunuz ise onun kokusunu dünyadaki bütün kokulardan ayırt edebilecek kadar hassastır. Sokağın başında görünür görünmez, kalbiniz minik bir serçeninki kadar büyük bir hızla atmaya başlar...

Psikolojik bir çöküşün renklendirilmiş hali

Resim
Kulak kesilmeniz gereken bir mevzu var! Konumuz Vincent Van Gogh'un 1889 Eylül’ünde çizdiği otoportresi. Esere bakar bakmaz tablo sizi Van Gogh'la göz göze getiriyor. Bir süre kitleniyorsunuz, çatık kaşlarıyla size sinirle bakıyor sanki. Mavinin hükmettiği tabloda, kızıla çalan saçı, sakalı dikkati hemen üzerine çekiyor. Bakışlarındaki asabiyet korkutuyor. Attilâ İlhan'ın dedikleri geliyor aklıma: "hep aynı manzarayı kullanmaktan bıktım usandım/ bir yumruk vurdum dünden kalma bir şarkıyı dağıttım/ vangogh bana bakıyordu deli gözleriyle bakıyordu". Kafasında neler vardı kimbilir? Bu sakin renge başkaldıran kırmızılık, bakışlarıyla daha da bütünlüyor kendini. Daha bir karmaşaya itiyor seyredeni. Ruh halindeki gelgitleri bir bir kusuyor gibi kâğıda. Tuval birden psikolojik bir çöküşün renklenmiş halini alıyor. Ama ciddiyeti takım elbisesinde sürüyor. Döneminden midir, yoksa böyle giyinmek bir huy mudur kendisinde, merak ettiriyor doğrusu. Yüzü...

Teaser'ın ardından 'The Gift'in ilk fragmanı da yayınlandı

Resim
Beren Saat, Mehmet Günsür ve Metin Akdülger'in başrollerini paylaştığı Netflix'in ikinci Türk orijinal dizisi Atiye'nin (The Gift) tanıtımının (Teaser) ardından fragmanı da yayınlandı.

2 bin eser, binlerce yıllık tarih: Tunceli Müzesi

Resim
Tunceli'de 2 bin civarında eserle kapılarını ziyaretçilerine açmak için gün sayan Tunceli Müzesi, kentin binlerce yıllık tarihini gözler önüne serecek. Son yıllarda yapılan yatırımlarla turizm, su, doğa sporları ve kültür şehri olarak anılan kent, turizm potansiyeline güç katacak müzede ziyaretçilerini ağırlamak için hazır. Restore edilerek müzeye dönüştürülen tarihi kışla binası, Avusturya ve Almanya mimarisiyle tasarlandı. 1937 yılında tamamlanarak hizmete açılan bina, 1949'a kadar askeri kışla olarak kullanıldı. Maliye Bakanlığına 1949'da devredilen ve 2015 yılına kadar 65 ailenin kaldığı memur lojmanları olarak kullanılan bina, 2005'te 'Erken Cumhuriyet dönemi yapısı' özelliği göstermesi dolayısıyla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tescillendi. "MÜZE KENTİN MERKEZİNE KURULDU" Yaklaşık 1800 metrekare avluya sahip 5805 metrekare alandaki 4 bloktan oluşan yapının müzeye dönüştürülmesi için 2015'te başlatılan restorasyo...

Kadınları gururlandıran bir yazar, çarpıcı bir oyun

Resim
Havalar serin bu aralar, mevzular da derin haliyle. Yaralı bir kitle olarak Türkiye'de yaşamaya çalışırken, hastalıklar, salgınlar, hatta bunlardan daha ciddi mevzular olan kaprislerle baş etmek zorundayız. Türlü egolara müstesna bir nezaketle ehemmiyet ederken, düşük moralimizi de yerle bir eden zalim insanları duymazdan gelmeye çalışıyoruz. Acaba Avrupa'da bunu yenecek bir tedavi yöntemi geliştirildi mi? Malum, "ülkemize her şey geç gelir". Kırıkkale'ye ise daha geç geleceği konusunda eminim. Hal böyle olunca çeşitli aktivitelerle ruhumuzu doyurmak istediğimizden, Suat Derviş'in romanından aynı adla uyarlanan 'Fosforlu Cevriye' müzikaline gitmeyi planlıyorum arkadaşımla. Murat arıyor ve müzikal için WhatsApp'tan gönderdiği fotoğraftan boş koltuklardan ikisini seçmemi istiyor. 'Kadın kısmısı' olarak 'ne kadar da ince bir hareket' diye düşünmem gerekirken, balkondaki ön koltukları seçtiğimi söylüyorum, fakat sahnenin konumunu ve...

Tarih ve sanatseverler için başucu kitabı

Resim
'Rodos Adası'nda Osmanlı Mirası' (Mimari Eserler-Kitabeler-Mezar Taşları) adlı kitap, uzmanlık alanı sanat tarihi olan akademisyenler Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ve Dr. Ammar İbrahimgil tarafından hazırlandı. Güncel bilgi, fotoğraf, şekil, plan, resim, tablo ve grafiklerle desteklenmiş olan çalışmada kimi eserlerin orijinal hali ve günümüzdeki durumlarını sergileyen eski ve yeni görseller kitapta karşılaştırmalı olarak verildi. Kapsamı geniş olan çalışmanın literatürdeki diğer yayınlardan bir farkı da adadaki Türk varlığının önemli bir göstergesi olan ve sanat tarihi açısından hayli kıymetli 300'e yakın mezar taşının detaylı bir incelemeye tabi tutularak verilmesi. Rodos Adası'nın coğrafi özellikleri, tarihi gelişimi, 400 yıllık Osmanlı idaresi, İtalyan işgali ve Yunanistan'a ilhakıyla ilgili bilgiler ise eseri tamamlayıcı mahiyette. Titizlikle hazırlanıp kitabın sonuna eklenen eserler listesi ise envanterin kayıt altına alınması, tarihe not düşülm...

Tanpınar’ın “Kitap Korkusu” | Deneme

Resim
Bir kitabın paragrafında kaybolmak, her okuyuşta daha önce fark edemediğin bir detay üzerinden gezintiye çıkmak. İnsanın üzerinde bıraktığı o keşfedilmemiş yeri keşfetme hissi. Okumanın bu yönü bambaşkadır. Bir kere yakalanınca vazgeçmenin mümkün olmadığı bir büyüdür okuma aşkı. Buradayım, ben de varım, demektir. Düşünüyorum, demektir. Kaçmıyorum, üzerine gidiyorum, sorguluyorum, varlığımı arıyorum, demektir. Sözgelimi benim bir zamanlar varlığımı aradığım kitaplardan biri de Simyacı’ydı. Santiago’nun bulunduğu yerden sıkılıp başka yerleri görme isteği ve yaşamını ailesinin yanında, Endülüs’te değil de dünyayı gezerek öğrenebileceğini düşünmesi harekete geçirmişti onu. Babasının da, “Git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş,” demesiyle oğlunu kutsaması, genç delikanlının yaşamını anlamlandırma uğraşı ve mutluluğu bulma çabasını şekillendirmişti. Okurken âdeta ya Santiago oluyordum, ya da onun yanında oluyordum. Beraber geziyo...

Son 14 yılda müze sayısı iki kat arttı

Resim
Ajans Press ve PRNet'in dijital basın arşivinden derlediği bilgilere göre, geçen yıl müzelerle alakalı basına 43 bin 913 haber yansıdığı tespit edildi. Müzelerle ilgili haberler genelde yerel basında yer alırken, konuşulan başlıkların müzelere yapılan ziyaretler üzerine olduğu görüldü. Ajans Press'in, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden elde ettiği bilgilere göre, geçen yıl Türkiye'deki müze sayısının 451 olduğu görüldü. Bu rakam, 2004 yılında 270 iken, 2008 yılında 286, 2015 yılında ise 409 olarak saptandı. Veriler, Türkiye'deki özel ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı tüm müze sayılarını yansıtırken, şu an güncel özel müze sayısı 251, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze sayısı ise 200 olarak kayıtlara geçti. Geçen yıl müze ve ören yerlerini ziyaret eden kişi sayısı da 40 milyon 647 bin 844 olarak görüldü.

Kadın yönetmenler bu festivalde buluşuyor

Resim
Çankaya Belediyesi tarafından düzenlenecek olan kadın yönetmenlerin seslerini filmleriyle duyurabilecekleri bağımsız ve sürdürülebilir bir platform yaratmayı amaçlayan Sinemazon Kadın Sinema Yönetmenleri Festivali, 18-22 Ocak 2020 tarihlerinde Ankaralı sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Farklı geçmişlerden, deneyimlerden ve kariyerlerden amatör ya da profesyonel kadın yönetmenlere sanatlarını icra edebilmeleri için etkileşim alanı sunmayı hedefleyen festivalin direktörlüğünü 'Mutluluk Festivali', 'Ahmet Muhip Dranas Edebiyat Şenliği' gibi birçok çağdaş sanat organizasyonunu yapan belgesel fotoğrafçı Volkan Atılgan üstleniyor. Program direktörü ise, 'Yağmurlarda Yıkansam', '12'ye 5 Kala' gibi filmlerin yönetmeni Gülten Taranç. KADIN YÖNETMENLERİN SAYISINI ARTIRMA HEDEFİ Geçen yıl festivallerde gösterilen 100 filmden 23'ü bir kadın tarafından yönetildi. Hollywood'un ürettiği filmlerde ise bu oran 100 filmde 4 kadın yönetmen. Türk...

Sihirli ve tüketilen bir eğlencenin kurbanı olmak | Jean Baudrillard

Resim
Sessiz yığınların ortaya çıkış olayı, tarihselin toplumsala direniş devresine denk gelmektedir. Çalışmaya direnme, tıbbi bakıma karşı direnme, okula direnme, sosyal sigortalara, habere karşı direnme gibi. Resmi tarih toplumsaldaki gelişmenin sürekliliğini kaydeder. Göz kamaştırıcı ve övgüye değer olan gelişmenin dışında kalan her şeyi bir barbarlık kalıntısı gibi karanlığa doğru iter. Oysa söylenenin tam tersine toplumsal kesin bir zafer kazanmıştır. Artık bu hareket değiştirilemez (toplumsallık konusunda herkes aynı düşünceye sahip gibidir), toplumsala karşı direniş bütün alanlarda toplumsaldan çok daha hızlı bir şekilde gelişmiştir. Değişiklik, ilkellik ve şiddet, düzenin aşılıp geçilmesiyle başlamıştır (ki bunlar daha sonra toplumsal tarafından özümsenmiştir. Hiç korkmayın toplumsalın sağlığı oldukça yerindedir, teşekkür ederiz. Çünkü aşılanma ve güvenceden yalnızca deliler kaçar). Bu cephesel karşı koymalar toplumsallaşmanın cepheden, şiddetle saldırdığı bir döneme rastlarken, di...

Irwin Weil anlatıyor: Dostoyevski romanını bir ayda nasıl yazdı?

Resim
Hapisten yeni çıkmış, borç batağındaki Dostoyevski meşhur romanlarından birini nasıl bir ayda yazdı? Bu olay, hayatında nasıl bir dönüm noktası oldu? Irwin Weil, Dostoyevski'yi anlatıyor...

Gecenin serinliğinde ellerim | Deneme

Resim
Saat 1'i kaç geçiyor bilmiyorum, yelkovansız bir saat ile zamanda kaybolmanın eşiğindeyim. Üşüyorum biraz. Üzerimde ince ince kırılmışlıklarım, biraz da yüreğimi kavuran yaşanmışlıklarım var. Ama ellerim yüreğimden bağımsız, gecenin serinliğine ahenkle karışıyor. Şaşırıyorum böyle hassas oluşlarına, "Bir elin onları sarıp ısıtamayışına alışkınlar, alışmalılar," diyor, sonra nedensizce bir paniğe kapılıyorum. Ceplerime sokup korumak istiyorum onları. Ama ihanetlerin ağırlığıyla dolmuş ceplerim, ufacık ellerime dahi yer açamıyor. Saat 2 oldu, kaç geçiyor bilmiyorum. Ama eminim ki, senin için zaman bensiz de geçiyordur. "Bak, ben bıraktığın yerdeyim." Sana "arkanı dönme" diyemiyorum, çünkü bekledim. Sen zaten dönmüyorsun. Şimdileri saat 3'ü buluyor. Ben, dönüp dolaşıp kendimi sende buluyorum. Bozuk bir saat günde iki kere doğruyu, kırık kalbim her seferinde seni gösteriyor. Uzanıp odanın köşesinde duran yelkovanı saate yerleştiriyorum. Artı...

Daha çok erken | Öykü

Resim
Sancılı bir telaş sarılı çevrede Issız ve olağanca gücüyle yalnız Ürkek ancak bir o kadar da tutkulu Vazgeçişler başladı mı? Daha erken... Sabahın erken saatlerinde uyanmış olmasına rağmen kahvaltısını henüz yapmadan yürüyüşe hazırlanmıştı. Üstelik burnuna gelen kızarmış ekmek kokusunu da yanına almış ve spor sonrası kendisini ödüllendirmek üzere yola çıkmayı kafasına koymuştu. Yürüyüş ayakkabılarını giyerken yağmurun verandanın önünde bıraktığı su birikintisine çarptı gözü. ‘İkinci bir yağmur gelmeden verandanın haline önlem almak lazım,’ diye geçirdi içinden. Hafif tempolu yürüyüşüne, kulaklığında Vivaldi’den “FourSeasons” melodileri ve Çakır’ın havlamaları eşlik ediyordu. Tunç, temposunu artırdığında, Çakır etrafı kolaçan edip sanki maratondaymışçasına onun önüne geçmişti. Ve ardından, her zamanki ritüel başlamıştı: Çakır’la konuşmak. Yavaş yavaş güne başlayanları, hızlıca işe koyulanları, hayattan habersizce yaşayanları konuşmak. Tunç bir yandan içini döküp bir yand...

El-Veda | Deneme

Resim
Bu hastalıktan kurtulmak istiyorsam eğer, önce hasta olduğumun farkına varmalıymışım. Sen onu görmezden geldin diye küsüp gitmiyormuş çünkü. Korkunç bir reçete, ama belki de kesip atmam bile gerekebilirmiş. Sana uzanan elimi, seni düşünen zihnimi, sana attığım her adımı kabullenip ruhuna karışan ruhumdan vazgeçmem gerekebilirmiş. "Olsun," diyorum, "Onsuz da olsun," diyorum. Ben, sonunu ezberlediğim bu savaştan çekiliyorum. Senden aşkı beklemek ne hoş, ne gereksiz bir çabaymış. Ama anladım ki ben, bu müebbetin yâreni değilim. Zaten sayılı günün de çok çabuk geçtiği yok. Sensizliği saydığım günlerin yirmi dört saat olmadığına yemin edebilirim. Sevdiğim; gözlerimin içine bakarken bile görmedin beni. Sana gelişim gibi ani gidiyorum bu satırlarda şimdi. Kendime olan saygımı yitirmemek için gidiyorum, sanki kendimi yitirmemiş gibi... Merve Dede

Ne eksik ne fazla | Şiir

Resim
dün gece dahil her geceden kalmayım biraz bugün babama karşıyım, onunla hem küs hem en barışığım bugün aynı yükü pay ettik omuzlarımıza aynı evin kapısından ayrıldık bugün babamdan kalmayım dünyaya gözlerimizi kör eden o sise karşı yürüyoruz yan yana aldığımız her nefese bir bedel ödüyoruz dünyaya bir türkü fısıldıyoruz sağırlara bin bir renk sunuyoruz nice ağmaya bugün babamdan kalmayım dünyaya ne eksik ne fazla Şevval Okcu

Otobüslerde omuzsuz! | Deneme

Resim
Otobüslerde, tek başına yapılan uzun yolculukların çok sıkıcı olduğunu düşünüyorum. Tek başınasın, kitap okuyamıyorsun, çünkü okusan miden sorun olmaya başlayacak! Kulaklığını takıp Wagner dinleyerek uyumaya çalışıyorsun, fakat bu da başarısız! Ya tam uykuya dalacakken boynun bükülüyor, uyanıyorsun, ya da başını yasladığın otobüsün penceresi o kadar titriyor ki migrenin de seni titretiyor. İlaç kullanarak yolculuk boyunca uyumak ise, yalnız yolculuklar için güvenilir bir yol gibi görünmüyor bana. Evet, topluma karşı güven problemi yaşıyorum. Kadına yönelik şiddetler, cinayetler ve hâlâ sokaklarda sapıkların dolaştığı haberlerini her okuyuşumda yaşımdan büyük güvensizlik taşıyorum içimde! Bu sebepten olacak ki uzun yolculuklarda yaslanabilecek bir omuz şart(!) diyenlerdenim. İster uyursun, ister sohbet edersin. Temeline inerek bir çözüm arayalım: Uçak biletlerinin fiyatlarını düşürsünler. Bilet fiyatı, neredeyse bir ev kirası kadar! Düşürün kardeşim şu bilet fiyatlarını, otobüsünden...

Kadınlar ve toplumsal kalıplar | Deneme

Resim
Öfke, hiçbir zaman bir kadını öldürmenin sebebi olamaz, olmamalı! Hiçbir kadın boşandığı eşi, sevgilisi, babası, evladı veya yakını tarafından, şiddeti ve öldürülmeyi hak etmez. "Erkektir yapar," gibi basmakalıp ifadeleri, cahil zihniyetleri reddetmeliyiz. Değiştirmemiz lazım bu kafa yapısını; "Göster oğlum amcalara pipiyi," cümlesiyle bir nesli büyütmemeliyiz mesela, "Erkektir o, karışma sen! Ne yaparsa yapsın," gibi söylemleri silmeliyiz beyinlerimizden. Hiçbir çocuk cinsiyet farklılığından dolayı ayrıcalıklı olmamalı. Karşı cinsi kendinden aşağıda göstererek büyütülmemeli çocuklar. Önce insan olmayı aşılamak gerek zihinlere.  Belirli kalıpları yıkmalı, kadınları yok sayan ezbere düşünceleri uygulamaktan vazgeçilmeli artık. Kızlar oyuncak arabalarla oynayarak büyüyebilir, erkekler temizlik yapabilir, mutfağa girebilir. "Hangi kızı beğendin, söyle onu alayım sana," cümlesi ne iğrenç bir cümledir! "Sen otur, karın getirir çayları, ben sen...