Saat
1’i kaç geçiyor bilmiyorum, yelkovansız bir saat ile zamanda kaybolmanın
eşiğindeyim.
Üşüyorum
biraz. Üzerimde ince ince kırılmışlıklarım, biraz da yüreğimi kavuran
yaşanmışlıklarım var. Ama ellerim yüreğimden bağımsız, gecenin serinliğine
ahenkle karışıyor. Şaşırıyorum böyle hassas oluşlarına, “Bir elin onları sarıp
ısıtamayışına alışkınlar, alışmalılar,” diyor, sonra nedensizce bir paniğe
kapılıyorum. Ceplerime sokup korumak istiyorum onları. Ama ihanetlerin
ağırlığıyla dolmuş ceplerim, ufacık ellerime dahi yer açamıyor.
Saat
2 oldu, kaç geçiyor bilmiyorum. Ama eminim ki, senin için zaman bensiz de
geçiyordur. “Bak, ben bıraktığın yerdeyim.”
‘Sana
arkanı dönme,’ diyemiyorum, çünkü bekledim. Sen zaten dönmüyorsun.
Şimdileri
saat 3'ü buluyor. Ben, dönüp dolaşıp kendimi sende buluyorum. Bozuk bir saat
günde iki kere doğruyu, kırık kalbim her seferinde seni gösteriyor.
Uzanıp
odanın köşesinde duran yelkovanı saate yerleştiriyorum. Artık zaman tamamıyla
ellerimin arasında duruyor. Soğuktan kızaran ellerim terleyip dudaklarım soluk
bir gülümsemeyle şerefleniyor.
“Ne
önemi var?” diyorum. Saat 3’ü kaç geçerse geçsin, ben senden geçemiyorum.
Hani,
“dünyam” demiştim sana. “Toprağını suladığım, oksijenini derin derin içime
çektiğim ve biraz da sokaklarında koşuşturduğum gezegenim,” demiştim.
Yanıldığımı dünya hâlâ dönerken, sen dönmediğinde
anladım.
Merve Dede
Çok hüzünlü :(
YanıtlaSilDuyguyu hissettirebilmeme sevindim❤
Sil