Ontolojik alanda, tinsel bir etkinlik olarak sanat yine
tinsel bir varlık oluştururken, maddi bir etkinlik olarak teknik de maddi
varlığı şekillendirir. Tam da bu noktada eleştiri dediğimiz uğraşın kendini
varlık olarak nerede temellendireceği, neyi nasıl biçimlendirip etkileyeceği
sorunu karşısında şiire felsefeyle bakabilmek, bugün artık hep olduğundan çok
daha dikkate değer bir yol olarak kendini ortaya koymaktadır.
Sanatsal çabanın doğasına uygun kapsayıcı, bütüncül bir
kuramdan bağımsız olarak, şiire ilişkin etkin bir eleştirinin ortaya konması
mümkün değildir. Kurama dayanmayan şiirin, böyle bir yapının ayakta durma, var
olma ihtimali yoktur.
Böyle bir kuramın varlığından söz edebilmek de ancak o
uğraşın oluşturduğu bilginin türüyle, ne içerdiği, nasıl ortaya konulduğuna
dair kullanılan fiziksel araçların çeşitliliği ve olanakları üzerine
çözümlemelerle mümkündür.
Platon'un sanatsal etkinliğin doğasını çözümlemeyi sorun
edindiğini varsayarak, bu temelde bir sanat kuramı oluşturmaya yönelik sürekli
çaba, o zamanın ruhuna uygun olarak yalnızca Homeros'un doğru bilginin temel
kaynağı olarak alınması üzerine konuşulduğunda değil, bütün ozanlar üzerine
konuşulabildiğinde nesnel bir gerçekliği ifade ediyor olabilirdi. Dün için bu
olgu ne kadar belirleyici, ne kadar hakikatse bugün de öyledir.
Platon, İon diyaloğunda Sokrates'i konuya ilişkin şöyle
konuşturur:
İON
- Peki öyleyse Sokrates, neden başka bir ozandan söz edildiğinde, dikkatim
dağılıyor, dişe dokunur bir fikir ileri süremiyorum ve neredeyse uykuya
dalıyorum da Homeros'un adı anılınca derhal uyanıp dikkat kesiliyorum ve söyleyecek
birçok şeyim oluyor?
SOKRATES
- Nedenini tahmin etmek zor değil dostum. Kimsenin gözünden kaçmaz senin
Homeros'tan söz ederken sanattan da bilgiden de yararlanmadığın. Eğer
Homeros'tan sanat kurallarına göre söz edebilseydin, bütün öbür ozanlardan da
söz edebilirdin; çünkü şiir bir bütündür.
Ozanın yaptığı iş gerçek bir sanat mıdır, değil midir?
Değilse bunun nedeni nedir? Platon bu temel soruları yanıtlamadan önce diyalog
içinde sanatın bir tanımını yapar. Ona göre sanat, kendine özgü bir bilgisi
olan etkinliktir. Ve işte bu bilginin farklılığı, sanatlar arasındaki farkı görünür
kılar.
Felsefenin diğer pek çok alanın içinde canlı bir organizma gibi sürekli değişerek gelişen dinamik, bilinçli varlığına dair ortaya konan her türden girişimin şiirin dilsel görünümünün yanında felsefeyle olan iç içeliğinin görmezden gelinerek şiirin sadece ideolojiye yaslanması gerektiğine dair katı geleneksel inanışın terk edilmesiyle poetik pek çok problemin en azından tartışılabilir, analiz edilebilir hale geldiği açıktır artık.
Hilmi Yavuz, felsefe ve
şiir üzerine kaleme aldığı kısa yazısında, Richard Rorty'den alıntılayarak, Essays on Heidegger and Others'ta, "Felsefe
nasıl bir etkinlik olarak kavranmalı?" sorusuna, 20. yüzyılda üç ayrı cevap
verildiğini belirtir: Felsefenin, Husserl'in "Bilimsel", Heidegger'in "Şiirsel"
ve Dewey'in "Siyasal" bir etkinlik olarak kavranması gerektiği yönündeki
cevaplarını hatırlatır.
"Husserl, felsefenin 'bilim'i
model alarak inşa edilmesini, Heidegger 'şiir'in model alınarak inşa edilmesini
önermişlerdir. Ama felsefenin, Dewey'in önerdiği gibi 'siyasal' bir model
üzerine inşa edilmesinden neyin kastedildiği o kadar açık değildir," der.
Genel anlamda felsefeyle
edebiyatı yakınlaştırma çabaları; bu iki disiplin arasında her anlamda
derinlikli, makul bir çerçevenin inşa edilebileceğine dair inanç felsefeye olan
ilginin giderek artması, şiire bakışı yeniden kurup biçimlendirmeyi zorunlu
kılmıştır.
Derrida'ya göre, kazası
olmayan, bir yara gibi açılmayan, yaralamayan bir şiir var olamaz, yoktur.
Şiir; özel, kendine özgü bir belirtinin belirli bir arzusu, belirli bir
tutkusudur. O, bilgi içeren, gizli, yere yakın, alçakgönüllü, kendi içine
kapanan bir yürek kirpisidir.
Salt şiirin varlığından
hareketle şiiri yorumlamak, onu bu haliyle görmek, analiz etmek, sakat ve her
yönüyle eksik bir yaklaşım olacaktır. Şiiri anlamaya çalışırken bize gerekli
olan o şey, felsefenin doğasında barındırdığı düşüne ve kavrama dayalı yapısında
saklıdır.
Anlaşılıveren şiir
korkutucu bir züppelik barındırır daima. Siz siz olun şiirin sezgisel olanını
sevin; duyulur olanını. Anlaşılmak için yazılanı değil, anlamak adına olanı
izleyin.
Çünkü ne kadar çabalarsanız çabalayın, iyi şiirle uzlaşamazsınız. Sahici olan, bu sonsuz çabanın kendisidir.
Alparslan Bozkurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder