Kayıtlar

Dark Story | Deneme

Resim
  Uykusu alınıp yerine huzursuzluğun verildiği gecenin sabahında, başıboş kuşlar gibi gözlerimi dikmiş,   sıkıntıdan bunalan gökyüzüne bakıyorum. Lime lime olmuş bulutlar, paçavralara benzeyen elbise gibi gökyüzünün ve güneşin mahremini örtüyorlar.   Benim de çıplak hayatım var, sahte hayallerle örttüğüm. İşe doğru yola çıkıyorum. Havada, güneşe öfke duyan tragedya hâkim. Birazdan güneş ve bulutlar arasında savaş çıkacakmış gibi.   Kimsenin fark etmediği, yaşamla ölüm arasında verdiğim savaş gibi. Öğleden sonra, bulutlar parça parça birleşerek, oluşturdukları komünlerle güneşe karşı verdikleri savaşta öne geçmişler. Ne çok şeye karşı savaş vermiştim; tüm savaşlarım kayıplarla bitti. Kazandığımı zannettiğim sevinçler yaşadım ve çok geç de olsa her şeyi kaybettiğimi zamanla anladım. İş çıkışı nerden geldiğini bilmediğim perişanlık yükü altında, ıslak, puslu ve karanlık sokaklardan geçerken yazdan kalma mutlu akşamüstleri geliyor aklıma. Eskiden mutluydum, çünkü...

Tefrika | Babam

Resim
Ressam Bünyamin Pehlivan'ın anı parçalarından oluşan kısa öyküleri devam ediyor. Pehlivan, bu kez bize babasını ve ona duyduğu yoğun sevgisini anlattı. Keyifli okumalar... Oğlumla son telefon görüşmelerimizin birinde bana, "Baba, genellikle politik ve güncel sorunlar üzerine yazılar yazıyorsun. İnsanlar artık bu gibi konulardan bıkmış durumda. Örneğin, anılar olabilir; buna benzer yazılar yazsan olmaz mı?" dediğinde hiç düşünmeden şu yanıtı vermiştim: "Tamam, haklısın da, öyle bir ülkede ve zamanda yaşıyoruz ki, durmadan gündem değişiyor ve bu değişimler hep olumsuzluklarla, adaletsizliklerle ve sıkıntılarla dolu ki bunları yazmak zorunda hissediyorum kendimi ister istemez." Evet, gerçekten de artık insanlar usanmışlar, güzel bir şeyler görmek, duymak istiyorlar. Konu, baba-oğul sohbetine gelince, ben de babam için yazayım dedim. Babam, altmış yıl önce vefat etti, 1965 Eylül'ünde, Trabzon'da. Kırk üç yaşındaydı öldüğünde; ilk kalp krizine yenik düş...

Yaşayanlar | Öykü

Resim
Bir okul döneminin ortasında, Boğaz'da deniz gören bir apartmanın orta katına taşınmıştık müstakil evimizden ayrılıp. Annemin-babamın aslında ailesinden ayrılma döneminin çoktan geldiğini hissettiği dönemler... Ben de açıkçası mutlu olmuştum. Apartmanda yaşıtım olmasa da çocuklar; çok güzel deniz gören odalar ve geniş, beyaz mermer kaplı merdivenler vardı. Alt kat komşumuz Arnavut Sadiye Teyze ve ilk tüpbebeklerden birini doğurduktan sonra peşi sıra normal yolla iki çocuğu daha olan Feza... Gümrük müşaviri Malatyalı Mesut diye bir kocası vardı; tam da rahmetli Müslüm Gürses’in benzeri; genci ve şişmanı... Gece tavandan “lap lap” sesler gelir, sonra kapı zili çalar, çiğ köfteler gelir; hem de etlisinden. İstanbul kültürünün içinde hiç bilmediğimiz bir komşu kültürü, üzerine limon sıkıp marul yaprağıyla bütünleşince her türlü kabul gördü evimizde. Arnavutlar titiz insanlardır, Malatyalı Mesut'un “lap lap” tavana yapıştırdığı çiğ köfteler gece çamaşır suyuyla tavandan silini...

Nerde Kalmıştık? | Saynur Altay?

Resim
Bazı kitaplar sadece raflarımızda yer kaplamaz, aynı zamanda iç dünyamızda da derin izler bırakır. Saynur Altay 'ın La Perdesin –DE Öleyim adlı şiir kitabı da okuyucular üzerinde tam olarak böyle bir etki yaratıyor. Altay'ın kelimelerle kurduğu dünya, mistik bir perde arkasında şekillenirken, kimi zaman oyunbaz, kimi zaman melankolik bir sesle okuyucuya ulaşıyor. Onun şiiri, hayatın içindeki çatışmaları, sancıları ve tesellileri bir araya getiren samimi bir çağrı gibi. Yeni açtığımız Nerde Kalmıştık? köşesinde, şairlerle, yazarlarla, ressamlarla, tiyatrocularla ve farklı, özgün işler yapan herkesle söyleşiler yapıyoruz. Onları sadece eserleriyle değil, gündelik yaşamları, düşünce dünyaları ve ilham kaynaklarıyla da tanımak istiyoruz. Bu söyleşilerde sadece sanat ve edebiyat konuşmuyor, hayata, anılara, alışkanlıklara ve "başka şeylere" de dokunuyoruz. Bu bölümde Saynur Altay'la şiir, kitaplar ve sanatsal yolculuğu üzerine sohbet ettik. Ancak bununla sınırl...

Hüzün Hanım | Öykü

Resim
  Terk edilmenin acısını derinden hissederken yaktığım bilmem kaçıncı sigaranın dumanı odanın içine yayılıyor. Gözlerim dolu, kirpiklerimse yorgun... Beni neden terk ettiklerini kirpiklerime soruyorum. Ama onlar, terk edilmeye alışmış gibi, sessizce sigaramın dumanıyla dans ediyor. Odanın köşesindeki radyodan ağulu bir şarkı yayılıyor etrafa. Hüzün, kırmızı rujlu, ince belli bir kadın bedenine bürünüp beni kucaklıyor. Kasvet ise sis gibi etrafımı sarıyor, Hüzün Hanım’ın soğuk ellerinden akıp bana ulaşıyor. Sigaramı söndürüp ayağa kalkıyorum. Üstüm başım içki ve kusmuk kokuyor. Gömleğim buruşuk, üzerindeki lekeler bana, “Beni yıka!” diyor ama kulak asmıyorum. Hiçbir zaman sorumluluklarıma kulak vermem, hep hüzne sığınırım. Yatağın bir ucuna yığılır, sonu gelmeyen uykulara dalarım. Bu uykularda ilk aşkımla öpüşür, annemi öldürebilirim. Bu uykular, bilir misin kirpiklerim, bana gerçeğimi ve çaresizliğimi gösterir. Şimdi yine yatağa uzanıyorum, gözlerimi tavana dikmiş o uykulardan biri...

Yazarın Evi: Hakan Tahmaz

Resim
'Yazarın Evi'  köşemizde, siyaset ile edebiyat arasında derin bağlar kuran, kelimelerle yaşamı tanıklıklara dönüştüren  Hakan Tahmaz 'ı ağırlıyoruz. Tahmaz, kendi sözleriyle "evinin, yazı masasının ve hayatın karmaşasında bulduğu dinginliğin" izlerini sürerken, yazmanın birey ve toplum üzerindeki etkilerini bizlerle paylaşıyor. Hakan Tahmaz, yazmaya dair ilk deneyimlerini ve bu yolculukta karşılaştığı zorlukları anlatırken, okuyucuları hem İstanbul'un karmaşasından İzmir'in huzur dolu sokaklarına, hem de cezaevi gibi insanın kendisiyle yüzleştiği mekânlardan evin sıcak köşelerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Evde bir köşe, Karşıyaka'da bir pencere önü ya da oğlunun odasında onun vakitlerinden çalınan birkaç saat… Tahmaz'ın yazıya kattığı tüm duygular, yalnızca bir yazarın değil, aynı zamanda hepimizin sesine dönüşüyor. Yazının insan deneyiminden süzülen bir kaynak olduğuna dair çarpıcı bir bakış açısıyla sizleri baş başa bırakıyoruz. Pusulam, çağ...

Tefrika | Karton Kale

Resim
  Başka Şeyler 'in yeni köşesi 'Tefrika' , her hafta okuyucularımızı farklı bir dünyaya taşıyan hikâyeler, anılar ve roman parçalarıyla dopdolu bir okuma deneyimi sunuyor. Bu hafta, Mehmet Ferah 'ın, daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış romanından bir kesitle karşınızdayız. Yazarın "Karton Kale" adlı bu roman çalışması, yaşam mücadelesinin gölgesinde hayallerini ve umudunu yitirmemeye çalışan bir çocuğun etkileyici hikâyesini konu ediniyor. Mehmet Ferah'ın "Karton Kale" adlı romanından sunduğumuz bu ilk bölümü okurken, gerçeklerin içinde hayallere tutunan bu çocuğun hikâyesine kulak verin... Karton Kale | 1. Bölüm Hava kararmak üzereydi. Kâğıtları yüklediği el arabasının ağırlığı omzunu iyice acıtmaya başlamıştı. Çıkmaz sokağın sonundaki binanın önüne geldiğinde, işe yarar kartonların umduğundan daha fazla olduğunu görüp gülümsedi. Çöp varilinin yanındaki dağınık kartonları toplayıp arabaya yerleştirdi, kirden katılaşmış eldivenlerini çıkarıp aln...

Maskeli Balo

Resim
"Beni ben olduğum için sevebilecek insanlar varken, ben başkaları için değişmeye çalışmışım." Birkaç ay önce kurduğum bir cümleydi bu. Belki de hayata dair öğrendiğim en mükemmel derslerden biri. Bu dersi bu kadar geç öğrenmenin hafif burukluğunu da yaşıyorum açıkçası içimde. Gün içinde farklı maskelere bürünüyoruz ve bunu, sosyal hayatın gerekliliklerinden sayıp topluma uyum sağladığımızı düşünüyoruz. Yaptığımızda bir yanlış görmediğimiz gibi, bizim gibi olmayanlara da anlam veremiyoruz. Birbirimizi anlamak yerine bildiğimiz anlamlara yerleştirmek istiyoruz diğerlerini. Mutlu olan bir kadın kahkahalarını saklıyor belki de daha edepli durabilmek için. Kendini, kendi deyimiyle 'berbat' hisseden bir adam da ağlamıyor güçlü olduğunu gösterebilmek için. Kadın da rol yapıyor, adam da. Mükemmel bir tiyatro gösteriminde miyiz? Hayır, hiç de değil, hayatın içindeyiz. Üstelik bu rollere hepimiz büründük. Üstesinden gelebileceğimiz rollere büründüğümüz gibi, altında ezileceğimi...

Şairin 12'si: Haydar Ergülen

Resim
1991 yılından bu yana verilen Cemal Süreya Şiir Ödülü 'nü 2005 yılında, 'yayımlanmış kitap dalı'nda Haydar Ergülen'in Keder gibi ödünç 'ü almıştı. Geçmiş yıllarda Üç Çiçek ve Şiir Atı dergilerini yayıma hazırlayanlar arasında yer alan Haydar Ergülen'in bu köşede paylaştığı 12 sözcük , onun şiiri algılama biçimine ve imge dünyasına ışık tutmayı amaçlıyor. Bu sözcüklerle şair, okuyucuları hem bireysel bir yolculuğa, hem de toplumsal bir sorgulamaya davet ediyor. 1- Ahşap? Kadim ahbap. 2- Mavi? Çocuk atlas. 3- Yağmur? Sokağın kalbi. 4- Çocukanne? Nazlı Gül. 5- Tren? Heves ekspresi. 6- Yarı(m)? Erken veda. 7- Yaz? Yanlış güz. 8- Ev? İçimizdeki sokak. 9- Göz? Miyop şiir. 10- Mırıldanmak? Kelime kedisi. 11- Harf / Kelime / Cümle? Sevişme savaş! 12- Pul / Zarf / Mektup? Mısra-i berceste. 'ŞAİRİN 12'Sİ' KİTABI HAKKINDA Ayhan Şahin  imzasıyla yayımlanan  Şairin 12'si kitabı, Türk şiirinin üç kuşağı ndan seçkin şairlerin dünyasına odaklanan...

Tefrika | Bir yılbaşı hikâyesi

Resim
Ressam Bünyamin Pehlivan 'ın kısa öyküleri devam ediyor. İkinci öyküsü "Bir yılbaşı hikâyesi" ... Keyifli okumalar... Anlatacağım hikâye, yaşça kendisinden çok küçük bir kadınla, eşinden ayrılmış bir erkeğin ikilemi arasında yaşanan gerçek bir hikâyedir. Adı Zeynep'ti; aslında gerçek adı bu değilmiş, sonradan öğrendim. Bir reklam ajansında çalışıyor, akşamları da çalıştığı ofiste kalıyordu. Hayat dolu, alımlı, güzel bir kızdı. Sıkça uğrar, sohbet ederdik. Ailesinin isteği üzerine köyünden birisiyle nişanlanmış. Anadolu'da kız çocuklarını erken baş göz ederler ki, ergen olduğunda kimseyi beğenmez de evde kalır diye. Zeynep'i de erkenden nişanlamışlar işte. Ama onun hayalleri var; üniversite okumak, çalışmak, kendi ayakları üzerinde durmak gibi. "Olmuyor!" deyip 'yüksüğü' göndermiş, nişanı bozmuş. "Nişan bozan bir kız, artık köyde kalamaz," deyip kente gelmiş ve çalışmaya başlamış. Bazı akşamlar yanıma uğrar, anlatırdı; günlerden, hay...

O Zamanlar Daha Olric Yoktu

Resim
Metinlerarasılık açısından bu derece kuvvetli bir romanın hayali karakterinin de elbette birtakım roman karakterleriyle anılması ve benzerlik kurulması son derece normaldir. Üstelik Tutunamayanlar 'ın, içinde yazarını doğrudan etkileyen birçok eserin adının anıldığı bir roman olduğunu da biliyoruz. Romanın yayımlandığı 1971-1972 tarihlerinden itibaren, hem eserin teknik yapısına hem de karakterlerine dair birçok tespitte bulunuldu. Hayali Olric karakteri de elbette bunlardan biriydi. Yıldız Ecevit, Oğuz Atay'ın edebiyatına ve roman karakterlerine derinlemesine eğildiği Ben Buradayım... adlı kitabında Olric karakterine dair Atay'ın yapmış olabileceği göndermeler üzerinde durur ve bunları okura aktarır: Berna Moran'a göre, Charles Dickens'ın Büyük Umutlar romanındaki Orlick karakterine ve/veya Shakespeare'in Hamlet 'indeki Yorick'e gönderme yapılmaktadır. Çünkü Atay'ın Olric'i, adı anılan her iki roman kişisiyle de benzerlikler göstermektedir. Or...

Resimli çocuk öyküleri kitabı: 'Sincap Ailesi' 6. baskıda!

Resim
Saliha Buzok'un yazdığı  Sincap Ailesi , resimli hikâyeleri ve öğretici içeriğiyle ilkokul çağındaki çocukların sevgisini kazandı. Doğa, arkadaşlık ve iyilik temalarıyla öne çıkan eser, 6'ncı baskısıyla yeniden okurlarıyla buluşuyor. Hikâye okuma alışkanlığı kazandıran bir kitap: 'Sincap Ailesi' Sincap Ailesi , çocukların hayal dünyasını geliştiren, aynı zamanda eğlendirirken öğreten bir eser. İlk basımı 6 ay önce yapılan kitap,  Saliha Buzok 'un özenle hazırladığı hikâyeleri ve renkli illüstrasyonlarıyla kısa sürede büyük ilgi gördü. Özellikle ilkokul çağındaki miniklere hitap eden eser, çocuklara doğayı, hayvanları ve arkadaşlığı daha yakından tanımalarına olanak sağlıyor. İyilik ve dayanışmanın önemi Petrikor Yayınları 'ndan çıkan  Sincap Ailesi , 4 farklı hikâyeden oluşan zengin bir içeriğe sahip. Bu hikâyelerde doğa sevgisi, iyilik ve dayanışma gibi evrensel değerler işleniyor. Kitabın öne çıkan öykülerinden biri olan  "Serçe ile Karınca" da, yard...

Yazarın Evi: Mehmet Ferah

Resim
Evin yalnızca bir yapı değil, bir yuva olduğunu hepimiz biliriz. Ancak o yuvanın anlamı, içindeki anılarla ve yaşanmışlıklarla derinleşir. Mehmet Ferah, Sanatın Evi köşemizde bizi, bir evin sadece dört duvar olmadığını, onun ruhunun nasıl var olabileceğini keşfetmeye davet ediyor. Eski bir evi anlatırken yüreğimizde yankılanan anılara dokunan bu yazı, ev kavramını yeniden sorgulamamıza neden oluyor. Bomboş, yer yer kazılmış ve etrafı saclarla çevrelenmiş arsanın önünde durup geçmiş günlerden kalan ve zihnimde canlanan hatıraları sıralarken, içimde bir yerlerde aniden peydahlanan incecik bir sızı gözlerimi yaşartmıştı. Bina yıkılırken kaçırdığım bakışlarım donuk bir halde toprak yığınlarına dalıp gitmişken aynı yıkıklıktaki yüreğimin sesi artık ayrılma vaktinin geldiğini söylüyordu. Evlatlarımın ilk kez bana "baba" diye seslendiği, büyüyerek geliştiği, sevginin, şefkatin ve merhametin yoğun olarak hissedildiği yerdi o ev. Sadece iki harfli bir kelimeyle geçiştirilemeyecek kada...