23 Ağustos 2019 Cuma

Barbarlığınızın nedeni biz kadınlar değiliz! | Deneme



Sizi gerçekten seven ve saygı gösteren, düşüncelerinizi önemseyen birey, size “sen benimsin”, “geç oldu, dışarıda ne işin var, oraya gitme”, “açık giyinme”, “yüksek sesle gülme”, “o ruju sürme, dikkat çekiyor” gibi cümleler kurmaz. Bunlar kıskanç bireylerin sahip olduğu düşünceler değil, bağnaz bireylerin sahip olduğu düşüncelerdir. Sizin için endişelenen ve güvende olduğunuzdan emin olmak isteyen bireyler, sizi kısıtlamaz, aksine destek olur. Böylece “geç saatte sokakta ne işin var” gibi bağnaz bir cümleye de gerek kalmaz. Örneklerle gösterdiğim bu cümlelerin sahibi sadece ‘özgüvensiz’ bireylerdir. Bu özgüven eksikliği maalesef ‘mahalle baskısı ve az okumanın’ sebep olduğu bir haldir.
Öncelikli olarak çocuklar ve kadınlar hiçbir cinayetin sebebi değildir, “Öfkemi kontrol edemedim,”  gibi cümleler ve mahkeme heyetinin karşısına iyi izlenim bırakmak için yapay bir görüntü ile çıkmak iyi hal indirimine sebep olamaz. Olmamalı. Takım elbiselerin altında da katiller ve sapıklar var. Eğer öfkenizi kontrol edemiyorsanız ve bunu ‘sebep’ gösterecek bilinçteyseniz ülkenin her yerinde psikolojik danışma merkezleri var. Lütfen ziyaret edin. Çünkü bizler bir katilin cinayet işlemesinin gerekçesi olamayacağımız gibi, onun eylemini önleyebilmek bir yana, şiddetinin dozajını da ayarlayamayız.
Evet, Emine Bulut cinayetinden bahsediyorum ve bu barbarlığın savunulacak hiçbir tarafı olmadığına inanıyorum. Bir kadın, çocuğunun gözleri önünde gırtlağı kesilerek öldürülüyor. Şimdi on yaşındaki bu çocuğun hayatına hangimiz yardım edebilir, o çocuk için böyle bir travmayı atlatabileceğini söyleyebiliriz? Bu saatten sonra o kadının “Ölmek istemiyorum,” cümlesinin altında ezilmeden gündelik yaşamına devam edebilecek olan var mı aramızda? Ya da “Anne ölme,” diye feryat eden çocuğunun yerine kendini koyamayacak bir tek kişi var mı hâlâ?
Tanıdık geliyor değil mi? Gelmeli! Nereden olacak; Özgecan Aslan’dan, Sabire Akçakaya’dan, Aycan Baran’dan, Zeynep Paşaoğlu’ndan, Münevver Karabulut’tan ve diğer yüzlerce kadından tanıdık geliyor. Ne vakit ki kadınlar kendi hayatları, kendi gelecekleri ya da kendi bedenleri üzerinde karar almaya başlıyor, o vakit öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kalıyorlar.
Peki, bu türden vahşetleri gören kadınlar için sonrasında hayat nasıl devam ediyor dersiniz? Artık akşamları dışarı çıkarken birkaç kez düşünmek zorunda kalıyoruz, erkek arkadaşlarımıza ya da çevremizdeki herhangi bir erkeğe; bakkala, şoföre ya da yanımızdan yürüyüp geçen karşı cinsimize şüpheli ve tedirgin gözlerle bakıyoruz. Her an bizden bir şeyler isteyebilir ve olumsuz bir cevap karşısında örneklerini haberlerde okuduğumuz, izlediğimiz gibi tecavüz edebilir, hayatımız boyunca taşımak zorunda kalacağımız büyük bir travma yaşatabilir, hatta daha da kötüsü canımızı alabilir.
Artık içimizde erkeklere karşı olumlu, duygusal bir şeyler hissedebileceğimiz en ufak bir duygu kırıntısı kalmadı. Çünkü hava yine karardı ve dört bir yanımız erkekler tarafından kuşatıldı. Kafamızın içinde dönüp duran, aslında olmaması gereken, fakat toplumun hepimize dayattığı bir takım normlar var. Suçun yine biz kadınların üzerine yıkılacağı gerçeği var. Kısa eteklerimiz var. Sürdüğümüz kırmızı rujumuz var. Söylemekten çekindiğimiz, dilimizin ucunda takılı kalan fikirlerimiz var. Dans ederken bile dikkat etmek zorundayız, zira ‘oynak bir kadın’ olarak algılanabiliriz. Hem kahkahamızı da sessizce atmalıyız. ‘Bizim yüzümüzden’ bizi öldürmesinler diye kendimizi bir kafesin içine tıkmalıyız. Hayır... Milyonlarca kez hayır!
Biz kadınlar sadece yaşamak istiyoruz; dilediğimiz gibi yaşamak istiyoruz. Herkesin yüzünün güldüğü, anlayış, şefkat ve saygılı bireylerin olduğu bir toplum istiyoruz.
Kadınların öldürülmediği, çocukların babalarından utanmadığı bir dünya istiyoruz.

Saadet Gadiri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder