1 Ocak 2019 Salı

Sözde devrimci bir dizi: 'La Casa De Papel'

Günümüzün en popüler dizisinden söz etmek istiyorum. Netflix'in, halk diliyle "efsane" yapımlarından birisi: La Casa De Papel.
Konusu ve içeriği bazı alışılmış sahnelerden oluşsa da klasik bir soygun hikâyesi değil. Geri dönüşler benim izleme ayarlarını bozar genelde ama bunda değil. İyi serpiştirilmiş, konuyu dağıtmıyor.
Zekice bir senaryo, iyi iyi bir kurgu, fena değil. "Fena değil," dedim diye kızanlar olacak, "Hadi canım, nasıl fena değil yaa?" Ama öyle.
Tertemiz ve düzgün dişlere sahip, bakımlı ve iyi görünen, zeki, felsefik yaklaşımları olan sofistike hırsızların, derin konular üzerine kafa yorduğunu izlediğimiz bir dizi. Senaryo o kadar fantastik; fakat bir yerden sonra "Oha, o kadar da değil amiminyum," demek zorunda kalıyorsunuz.
Karakterlere gelirsek; Berlin (Pedro Alanso) dizinin en iyisi. Dizi ayrı güzel, oyunculuğu ayrı güzel. Sadece meal ediyordum da, bana birileri bu dizide Tokyo karakterinin soyguna ne faydası olduğunu söyleyebilir mi? Bu kızın senaryoya dahil edilmesi sadece "planı bozan birileri lazım, ona da Tokyo diyelim" mantığıyla olmuş gibi. Bazen safi zarar gibi geliyor. Sorry. Ama keyif alıyorsanız mantık hatası aramayın.
Gerek kullanılan parçalar, gerek içerik, aslında hoşuma gitti. Ama büyütülmesine de gerek yok.
Türkiye'de bu kadar sevilmesinin nedeni, bir Akdeniz milleti olan İspanyolların karakter ve görüntü olarak bize benzemesidir. Örneğin; Moskova, bütün dizi boyunca bir yerlerden çıkıp bağlamasını çıkarıp, "başı duman pare parey, yol ver dağlar yol ver baney" diyerekten türkü söyleyecek diye bekledim. Rio polisle çatışmaya giderken kulaklığı takıp "Sis atma o.ç." diye bağıracak sandım. Tokyo, "Uff snne be, slk" ifadesini sevdiğim kezban. 'Miyav' demesi çekiciydi ama yine kezban. Nairobi; mahallemizin ablası bu... Çok sevdik. Berlin ve Profesör; "Ciao Bella" düeti çok iyiydi; adalet arayan devrimci kardeşlerimiz.
Neyse neyse, şaka bir yana (pek şaka değildi) güzel bir dizi. 3. sezonda muhtemelen ekibin bir araya gelmeden önceki hayatları anlatılacak. Tahmin tabii, bekleyip göreceğiz. Fakat tereddütlerim de yok değil. Açıkçası Prison Break gibi olmasından korkuyorum. Beğendiğim diziye kolay kolay küsmem, ancak beklentileri karşılamadığı zaman "keşke orada bitseydi" diyor insan.
Sonuç olarak, bir şekilde sonunu erdiremediğim bir dizidir. İspanyolcayı severim, fakat İspanyolca tırmaladı biraz. Ama bu kadar overrate olması; bilemiyorum Altan.

(Dorian / Edebiyat Postası)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder