Günümüzün en
popüler dizisinden söz etmek istiyorum. Netflix'in, halk diliyle
"efsane" yapımlarından birisi: La
Casa De Papel.
Konusu ve içeriği
bazı alışılmış sahnelerden oluşsa da klasik bir soygun hikâyesi değil. Geri
dönüşler benim izleme ayarlarını bozar genelde ama bunda değil. İyi
serpiştirilmiş, konuyu dağıtmıyor.
Zekice bir
senaryo, iyi iyi bir kurgu, fena değil. "Fena değil," dedim diye
kızanlar olacak, "Hadi canım, nasıl fena değil yaa?" Ama öyle.
Tertemiz ve düzgün
dişlere sahip, bakımlı ve iyi görünen, zeki, felsefik yaklaşımları olan
sofistike hırsızların, derin konular üzerine kafa yorduğunu izlediğimiz bir
dizi. Senaryo o kadar fantastik; fakat bir yerden sonra "Oha, o kadar da
değil amiminyum," demek zorunda kalıyorsunuz.
Karakterlere
gelirsek; Berlin (Pedro Alanso) dizinin en iyisi. Dizi ayrı güzel, oyunculuğu
ayrı güzel. Sadece meal ediyordum da, bana birileri bu dizide Tokyo
karakterinin soyguna ne faydası olduğunu söyleyebilir mi? Bu kızın senaryoya dahil
edilmesi sadece "planı bozan birileri lazım, ona da Tokyo diyelim"
mantığıyla olmuş gibi. Bazen safi zarar gibi geliyor. Sorry. Ama keyif
alıyorsanız mantık hatası aramayın.
Gerek kullanılan
parçalar, gerek içerik, aslında hoşuma gitti. Ama büyütülmesine de gerek yok.
Türkiye'de bu
kadar sevilmesinin nedeni, bir Akdeniz milleti olan İspanyolların karakter ve
görüntü olarak bize benzemesidir. Örneğin; Moskova, bütün dizi boyunca bir yerlerden çıkıp
bağlamasını çıkarıp, "başı duman pare parey, yol ver dağlar yol ver baney"
diyerekten türkü söyleyecek diye bekledim. Rio polisle çatışmaya giderken
kulaklığı takıp "Sis atma o.ç." diye bağıracak sandım. Tokyo, "Uff
snne be, slk" ifadesini sevdiğim kezban. 'Miyav' demesi çekiciydi ama yine
kezban. Nairobi; mahallemizin ablası bu... Çok sevdik. Berlin ve Profesör;
"Ciao Bella" düeti çok iyiydi; adalet arayan devrimci kardeşlerimiz.
Neyse neyse, şaka
bir yana (pek şaka değildi) güzel bir dizi. 3. sezonda muhtemelen ekibin bir araya
gelmeden önceki hayatları anlatılacak. Tahmin tabii, bekleyip göreceğiz. Fakat
tereddütlerim de yok değil. Açıkçası Prison Break gibi olmasından korkuyorum.
Beğendiğim diziye kolay kolay küsmem, ancak beklentileri karşılamadığı zaman "keşke
orada bitseydi" diyor insan.
Sonuç olarak, bir şekilde
sonunu erdiremediğim bir dizidir. İspanyolcayı severim, fakat İspanyolca
tırmaladı biraz. Ama bu kadar overrate olması; bilemiyorum Altan.
(Dorian / Edebiyat Postası)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder