23 Eylül 2015 Çarşamba

"Apartman söyledi!"


O meşhur ‘mahalle günü’ yine toplanmıştı. Hepsi de sosyal statülerini belli edercesine bileziklerini kuşanmıştı. Öğretmen eşi Ayşe bir tane, mimar eşi Sevda iki tane ve apartman yöneticisi Sultan ise üç tane takmıştı. Ev sahibindeki tektaş yüzük ise, komşuları kıskançlıktan çatlatacak cinstendi.
Sultan bir iki kıpırdanıştan sonra pat diye lafa girdi: “Duydunuz mu, Sevil'in kocası iflas etmiş. Elinde ne var ne yoksa hepsi hacizlik!”
“Ay, adamın yattığı kalktığı belli değilmiş. Para bozdu adamı! Allah az verip süründürmesin, çok verip de azdırmasın.” Atılan topa gelişine vurmuştu Ayşe de.
Asilliğiyle övünen Sevda, zikzak çizerek gelen topa sağlam bir kafa çaktı: “Biraz da kadında suç var canım, hiç mi anlamaz aldatıldığını?”
Ev sahibinin minik kızı, hafifçe kapıdan göründü. Belli ki misafirlerin kaç kişi olduğunu saymaya çalışıyordu. “Tam da bir elimin parmakları kadar tabak!” diye bağırdı annesine.
Minik kız üzerindeki pembe pileli eteğini savura savura koltuğa oturdu. Gelen herkesi tek tek inceledi. ‘Benim de bu kadar çok bileziğim olacak’ diye düşündü.
O, imrenerek kurduğu hayallerde koştururken, uzun ve dar salondan annesi elindeki tektaşı belli edercesine geliyordu. Misafirlere tabakları dağıtırken günün sıcak haberlerini almaktan da çekinmedi.
Sıra yorum yapmaktaydı: “Adamın bakışları bir tuhaf zaten, oldum olası ısınamadım.”
Annesini hafifçe dürtü kız. Annesi hararetle konuşmaya devam ediyordu.
“Anne, kim o?” Annesi yine duymamıştı. Sinirle bağırdı: “Anne, kim, ne yapmış? Bana da söyleyin!”
Ani yüksek ses yüzünden misafirler sıçramadan edememişti.
“Sus kız, boyundan büyük işlere karışma!”
Sultan, kulakları patlatırcasına kahkaha attı: “Hadi ablacım, git bebeklerinle falan oyna. Biz kadın kadına konuşuyoruz.”
“Bebeklerimle falan oynamak istemiyorum. Hem ben de bir şeyler duydum.”
Fatma, kızına ‘çabuk odana’ dermiş gibi baksa da Ayşe lafa girdi: “Karışma kıza canım, bırak da anlatsın.”
Minik kız, elini çenesine koyarak lafa başladı: “Sultan Teyze, siz apartman paralarını cebe indiriyormuşsunuz. Ne demek bilmiyorum ama, bunu ben söylemedim. Bütün apartman söyledi.”
Sultan, hışımla arkadaşlarına döndü, reddetmelerini bekliyordu ama aldığı cevap birkaç huzursuz kıpırdanış oldu.
Kız, masumca devam etti: “Sevda Abla, siz de çok cimriymişsiniz. Sırf bir şey ikram etmemek için insanları oruçluyken çağırıyormuşsunuz. Bunu ben söylemiyorum, bütün apartman söylüyor.”
Kız, eğlenmeye başlamıştı. Annesi araya girmeye çalışıyordu ama izin vermedi: “Ayşe Abla, sizde de komşuların tabakları varmış. Üç aydır vermiyormuşsunuz. Apartman size yemek getirmeye korkuyormuş. Üstelik bunu da ben söylemedim, apartman söyledi.”
Kız sustu, yüzünde neşeli bir gülümseme vardı. Misafirler alelacele toplanıp kapıya yöneldiler. Annesi özür dilese de durmuyorlardı.
Kız bu kadar çabuk gitmelerine üzülmüştü. ‘Herhalde ocakta yemekleri var’ diye düşündü.
Annesi sinirle odaya girdi. Kız ne olduğunu anlayamamıştı.
Annesi bağırdı: “Sen ne yaptın, sana odana git demedim mi!”
Annesi sinirle üstüne yürüyünce ağlarcasına konuşmaya başladı: “Ne yaptım ki, kadın kadına konuşuyorduk.”
Annesi ayağındaki terliğe uzanınca koşturarak odasına gitti, kapısını kilitledi: “Sana da dayakçı anne diyecekler. Ben demeyeceğim, apartman diyecek!”


Merve Yazar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder