O
meşhur ‘mahalle günü’ yine toplanmıştı. Hepsi de sosyal statülerini belli
edercesine bileziklerini kuşanmıştı. Öğretmen eşi Ayşe bir tane, mimar eşi
Sevda iki tane ve apartman yöneticisi Sultan ise üç tane takmıştı. Ev
sahibindeki tektaş yüzük ise, komşuları kıskançlıktan çatlatacak cinstendi.
Sultan
bir iki kıpırdanıştan sonra pat diye lafa girdi: “Duydunuz mu, Sevil'in kocası
iflas etmiş. Elinde ne var ne yoksa hepsi hacizlik!”
“Ay,
adamın yattığı kalktığı belli değilmiş. Para bozdu adamı! Allah az verip
süründürmesin, çok verip de azdırmasın.” Atılan topa gelişine vurmuştu Ayşe de.
Asilliğiyle
övünen Sevda, zikzak çizerek gelen topa sağlam bir kafa çaktı: “Biraz da
kadında suç var canım, hiç mi anlamaz aldatıldığını?”
Ev
sahibinin minik kızı, hafifçe kapıdan göründü. Belli ki misafirlerin kaç kişi
olduğunu saymaya çalışıyordu. “Tam da bir elimin parmakları kadar tabak!” diye
bağırdı annesine.
Minik
kız üzerindeki pembe pileli eteğini savura savura koltuğa oturdu. Gelen herkesi
tek tek inceledi. ‘Benim de bu kadar çok bileziğim olacak’ diye düşündü.
O,
imrenerek kurduğu hayallerde koştururken, uzun ve dar salondan annesi elindeki
tektaşı belli edercesine geliyordu. Misafirlere tabakları dağıtırken günün
sıcak haberlerini almaktan da çekinmedi.
Sıra
yorum yapmaktaydı: “Adamın bakışları bir tuhaf zaten, oldum olası ısınamadım.”
Annesini
hafifçe dürtü kız. Annesi hararetle konuşmaya devam ediyordu.
“Anne,
kim o?” Annesi yine duymamıştı. Sinirle bağırdı: “Anne, kim, ne yapmış? Bana da
söyleyin!”
Ani
yüksek ses yüzünden misafirler sıçramadan edememişti.
“Sus
kız, boyundan büyük işlere karışma!”
Sultan,
kulakları patlatırcasına kahkaha attı: “Hadi ablacım, git bebeklerinle falan
oyna. Biz kadın kadına konuşuyoruz.”
“Bebeklerimle
falan oynamak istemiyorum. Hem ben de bir şeyler duydum.”
Fatma,
kızına ‘çabuk odana’ dermiş gibi baksa da Ayşe lafa girdi: “Karışma kıza canım,
bırak da anlatsın.”
Minik
kız, elini çenesine koyarak lafa başladı: “Sultan Teyze, siz apartman
paralarını cebe indiriyormuşsunuz. Ne demek bilmiyorum ama, bunu ben söylemedim.
Bütün apartman söyledi.”
Sultan,
hışımla arkadaşlarına döndü, reddetmelerini bekliyordu ama aldığı cevap birkaç
huzursuz kıpırdanış oldu.
Kız,
masumca devam etti: “Sevda Abla, siz de çok cimriymişsiniz. Sırf bir şey ikram
etmemek için insanları oruçluyken çağırıyormuşsunuz. Bunu ben söylemiyorum,
bütün apartman söylüyor.”
Kız,
eğlenmeye başlamıştı. Annesi araya girmeye çalışıyordu ama izin vermedi: “Ayşe
Abla, sizde de komşuların tabakları varmış. Üç aydır vermiyormuşsunuz. Apartman
size yemek getirmeye korkuyormuş. Üstelik bunu da ben söylemedim, apartman
söyledi.”
Kız
sustu, yüzünde neşeli bir gülümseme vardı. Misafirler alelacele toplanıp kapıya
yöneldiler. Annesi özür dilese de durmuyorlardı.
Kız
bu kadar çabuk gitmelerine üzülmüştü. ‘Herhalde ocakta yemekleri var’ diye
düşündü.
Annesi
sinirle odaya girdi. Kız ne olduğunu anlayamamıştı.
Annesi
bağırdı: “Sen ne yaptın, sana odana git demedim mi!”
Annesi
sinirle üstüne yürüyünce ağlarcasına konuşmaya başladı: “Ne yaptım ki, kadın
kadına konuşuyorduk.”
Annesi
ayağındaki terliğe uzanınca koşturarak odasına gitti, kapısını kilitledi: “Sana
da dayakçı anne diyecekler. Ben demeyeceğim, apartman diyecek!”
Merve Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder