14 Eylül 2015 Pazartesi

Gömlek

Sokak lambasının soluk, sarı ışığının altında kırışmış bir gömlek çıkardı poşetinden; ışığın altında birkaç saniye baktıktan sonra yerine koyup yürümeye başladı.
Kaldırım taşları sökülmüş bir yolu izliyordu, yanından geçen arabaların kırmızı spot lambaları gözünü alıyordu.

Elini sağ cebine attığında, bir hafta önce cebinde kırılan sigaranın toz haline gelmiş tütününü hissetti, sonra da aralarındaki birkaç bozuk parayı. Saymaya bile gerek yoktu, hepitopu dört lira vardı cebinde. Otuz altı yıllık birikimi.

Ağır adımlarla yürümeye devam etti, bir manavın önünden geçti, sonra da bir fırının önünden. Yürüdükçe sağ tarafında beliren kafelere takıldı gözü, attığı her adımda kafeler sıklaşıyordu.
Herkesin önünde kahve veya çay vardı, bardakların üzerinden ince dumanlar yükseliyordu.
Sohbet eden, gülüşen insanları izledi. Amaçsızca sürüklenen gemiler gibiydiler: Hemen hepsi bir işte çalışıyordu; nefret ettikleri insanlara günaydın diyor, güzel kızlarla ya da zengin erkeklerle birlikte olmanın hayalini kuruyorlardı.
Bir de hafta sonları vardı tabii; akıllarını kaçırmasınlar diye kendilerine zaman ayırmalarına müsaade ediliyordu. Robot gibi bir yerlere gidiyor, robot gibi bir yerlerden dönüyorlardı ve aralarında en ufak bir duygu belirtisi gösterdiğiniz anda da çelmeyi yiyordunuz.
Onlara sorarsanız, bunu hayatta kalmak için yapıyorlardı: Hayatta kalmak için ellerindeki son kuruşu yeni çıkan telefonlara veriyor, hayatta kalmak için banka kredisiyle aldıkları evlerin taksidini bitiremeden ölüyorlardı.

Gök gürlemesiyle irkildi, boş bir ifadeyle izlediği kafeden küçük bir kız çocuğunun kendisine baktığını fark etti, kıza gülümseyip yürümeye devam etti. Kafeleri geride bıraktı, artık kulağına insan sesleri gelmiyordu.
Işıkları kapalı bir mağazanın camından kendini gördü, tedirgin oldu, kusacak gibi hissetti. Elini mağazanın camına yaslayıp biraz bekledi.
Sonra taşıdığı poşetten kırışmış gömleğini çıkardı, birkaç saniye baktıktan sonra yerine koydu.
Yürümeye devam etti; gecenin karanlığına doğru adım adım gözden kayboluyordu.


Ozan Alkım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder