27 Ağustos 2015 Perşembe

Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler

SAHNEDEN NOTLAR


Oyundaki Rosencrantz ve Guildenstern, hayattan herhangi bir beklentileri olmayan, amaçsız yaşayan, herhangi bir kimliğe sahip olup olmadıklarını dahi bilmeyen kişilerdir. Rosencrantz ve Guildenstern’in tek bildikleri; doğdukları, yaşayacakları ve belli bir süre sonra ölecekleridir. Öyle ki kendilerini tanıtırken isimlerini karıştırırlar. Hamlet’i hatırlamalarının sebebi ise onu çocukluktan bu yana tanıyor olmalarıdır. Aksi halde kendi bildikleri, hatırladıkları başka bir şey yoktur, çünkü geçmişi hatırlayabilecek bir hafızaya sahip değillerdir. Bu yüzden ne başarmak istedikleri bir şey vardır, ne de kendilerinin ne olduğunu anlamaları için onlara yardımcı olacak bir kimse. Sık sık unutmaları, geçmişi tamamen yok saymaları ve sadece günümüze göre yaşamaları onlara sadece acı verir ama, içinde bulundukları belirsizliğe de kızamazlar; her şeye ve herkese güvenme ihtiyaçları onların başına bela ve kaçılmaz sondan başka bir şey getirmeyecektir. Oyunun film uyarlamasına baktığımızda da bu durumun değiştirilmeden aynen beyaz perdeye aktarıldığını görebilmekteyiz.

Filmin yönetmeni Stoppard, Rosencrantz ve Guildenstern ile birlikte izleyicileri bir gözlemci, sahneyi de yaşamı eleştiren bir araç olarak görür. Oyun kavramıyla izleyici bu durumun içine çekilmeye çalışılır. Müzikler komik bir ironi niteliğindedir. Oyuncuların şaşkın ifadeleri genellikle yakın plan çekimlerle gösterilir. Saraya giderken dağ yolunu izlemeleri ve bu durumun geniş açıyla izleyiciye gösterilmesi, insanın evrende ne denli küçük bir varlık olduğuna göndermedir. Bahçe sahnesinde Rosencrantz’ın kafasına elma düşmesi, çömlekler ve tüy ile gülleyi aynı anda bırakma sahnesi ve banyo yaptığı bölümde suyun kaldırma kuvvetini bulması ile mantığın sorgulaması yapılır.

Filmde diğer bir çarpıcı nokta ise kelime oyunlarıdır. Kelime oyunları, her iki oyun kişisinin de korktuklarını ve birbirlerinden haberdar olmadıklarını göstermek açısından filmde önemli bir yere sahiptir. Tenis sahnesi buna bir örnek olarak gösterilebilir. Sürekli bir kelime oyunu, fakat ortada somut bir tenis müsabakası yok. Aslında onların da yaşamda tek sahip oldukları, kelimelerdir. Bu kelimeler ve kelime oyunlarıyla tüm zamanlarını geçirirler, bitmek bilmez bir çabayla da bulundukları çaresiz durumu değiştirmeye çalışırlar.

Oyunun son perdesi Ros ve Guil’in, gemiyle İngiltere’ye yola çıkmasıyla başlar. Vakit gecedir, birbirlerine sorular sorarak hâlâ yaşayıp yaşamadıklarını kontrol ederler. Ros’un kafası hâlâ karışıktır ve bir şeyleri anlayamamakta, düşünememekte ve değerlendirme yapamamaktadır. Aynı zamanda ellerinde Claudius tarafından Hamlet’in ölümünü isteyen bir mektup vardır ama, mektubun içeriğinden ikisinin de haberi yoktur. Film de, aynı oyun gibi, Hamlet’in öldürüleceğini anlaması ve mektubu değiştirmesi ile neticelenir.

Dikkat çekici diğer bir nokta ise Ros ve Guil’un mektubu okuduktan sonra kaçmaya yeltenmemeleridir. Onlar hayatın belli bir amacının olmadığını bilirler. Nitekim filmin sonunda kendilerini asarak intihar ederler. Ros ve Guil’un kaderleri kendi istekleri doğrultusunda belirlenmiş ve sonlarını öğrenmelerine rağmen bunu engellemek için herhangi bir şey yapmamışlardır.

Stoppard, ölüm olgusu ile birlikte tarihsel bir süreci de işler, tarihsel bir kurgudan boş bir zamana, biten bir zamana dönüş yapar. Yazar, seyircilerini, filmdeki belirsizliğe daha çok yaklaştırır ve bu belirsizliği sorgulamalarını ister.

Tamer Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder