Boğazına bir yumru oturur, yutkunursun gitmez. Ağlamak için canını bile verebilirsin ama yaşlar içine doğru yol alır. Halinden anlayan, "oğlum, neyin var" diyen bir annen de yoktur yanında. Her şey kısa süreliğine durur senin için ve sen sadece bir noktaya bakakalırsın. Neresi olduğu ya da ne olduğu hiç önemli olmayan bir nokta. Etrafında belki de seni seven birçok insan, senin sevdiğin birçok şey var. Ama takılır işte gözlerin bir yere. Aklına sicim gibi yağar anılar. Acısıyla tatlısıyla, en güzeli de sevdiğinin bulunduğu anılar.
Unutulması hiçbir zaman mümkün değildir o anların. Ağlamamak için sıkarsın kendini. O yumru gider, yerine patlayacak bir volkan yerleşir. Dişlerin neredeyse birbirine geçecek gibi olduğu zaman fark edersin ancak kötü olduğunu. Oradan uzaklaşmak için izin almaya takatin kalmaz, bir hışım kalkarsın yerinden.
Bulunduğun yerden, o anıları aklına getiren etkenlerden uzaklaştığında rahatlarsın ancak. İşte o zaman birer birer damlalar düşmeye başlar bir zamanlar bakılmaya kıyamayan gözlerinden. Sana inat parıldayan güneşe küsersin. Onunla izlediğin yıldızlarda onun yüzünü ya da kalbini gördüğün her andan nefret etmek istersin. Ve sonra bir sinemaya girersin... On yıl önce, onunla girdiğin ilk film vardır perdede. Belki ikinci dakikada çıkacaksındır filmden ama izlemek istersin sanki yanında o da varmış gibi. Dayanamayıp çıkarsın. Demedim mi ben sana? Neyse...
Onunla yürümediğin her yoldan geçer, toparlamaya çalışırsın kalbinin kırıklarını. Onunla geçemediğin onca sokağı gördüğündeyse, ‘neden bu sokaklardan da geçmedik’ dersin. ‘Onunla daha yaşamam gereken ne kadar çok şey varmış’ dersin. Tekrardan dizilir gözyaşları boğazına. Toparlamaya çalıştığın kalp kırıklıklarını toparlayamadın değil mi? Fark etsene be adam! O kırıkları ancak onunla yaşadığın yerlerde toplayabilirsin ama o da pek işe yarar mı bilemem.
“Eee... hani sen her şeyi bilirdin?”
Bir kalbi kırmayı ne zannediyorsun sen acaba? O kalp bir kırıldı mı, bir daha toparlanamaz bayım. Kimin, nasıl kırdığı, tüm yaşamın boyu her soluk aldığında ciğerlerinden çok kalbine geçer.
“Ama onu hatırladığım yerlerde düzelebilirim demedin mi?”
Sen düzelmek istemiyorsun ki canım... Sen onu tekrar yaşamak, tekrar içine sokmak, tekrar hissetmek istiyorsun. Yoksa insan neden durup dururken ağlayacak gibi olur da terk eder bulunduğu yeri? Aklına o gelirse, sık sık boğazına oturan düğümler zar zor çözülmeye başlarsa, bulunduğun yerlerde dalıp gidersen uzaklara, onunla yapmadığın şeylere merak salmaya başlarsan, nefes almayı unutursan, gözlerin de dolarsa sebepsiz yere; anla ki özledin. O olmadığında yaşam zorlaşıyorsa; anla ki çok özledin.
Sinemadan sonra sana iyi gelen bir börek alırsın ve yürürsün onsuz yollarda. Tadını tartışmaya açarsın içinde. Kuşlara bakarsın ve yanından geçtiğin büfeden birkaç tütün sarma alırsın. Onsuz geçirdiğin son beş on yıldır geldiğin ağacın dibine çökersin.
Tam mutlu olacaksın, önünden âşık olduğun kadının en sevdiği kurabiyeyi yiyen bir kız çocuğu geçer. Elinde duran börek yavaş yavaş sol tarafında oturan kedinin önüne ilerler. Tütün içersin orada bol bol. Yine boğazın düğümlenir; içine çektiğin tütünü bile geri üfleyemezsin.
Kafanı önüne eğersin ve dolan gözlerinden akan yaşların yolunu izlersin bir müddet. Patlayacak gibi atan kalbine bir küfür savurup ayağa kalkarsın.
Kurabiye yiyen kızın önüne eğilir ve ne kadar gülümseyebilirsen gülümsersin. Elindeki kurabiyenin tekini sana uzattığında, kızın küçük eline bir buse kondurup alırsın kurabiyeyi. Biraz yüksek bir sesle söylersin yıllardır içine gömdüğün o kelimeyi: “Özledim!”
Kız şaşırır ama geri çekmez kendini. Tam senin arkana ‘anne’ deyince de, gözyaşlarınla ve boğazındaki yumruyla ayağa kalkarsın. Arkana döndüğünde de, özleminin çığ gibi büyümesine sebep olan ‘o’nu görürsün.
Özledim der gibi bakar belki ama söyleyemez senin gibi. Çünkü bir kızı vardır sana kurabiye veren... Bir de babasının zorla evlendirdiği, her gece de dayak yediği kocası...
Herkes senin gibi mi azizim?
Sen sevişirken dokunmaya kıyamazsın, onun kocası döver.
Sen kalbinden bile sakınırsın sevdiğini. Onu senden alan da kıymet bilmez; senin onsuz yaşayamadığın hayatı ona zindan eder.
HainDomdom
Kurabiye kısmına bayıldım, okurken canım çekti :)
YanıtlaSil