30 Ağustos 2015 Pazar

Sokak çalgıcıları ve bir gösteri


BEYOĞLU - İSTİKLAL HİKÂYELERİ


(3) Sokak çalgıcıları

Yığınla yürüyen bir grup, kemençe çalan bir çalgıcının etrafında toplanmış. Zevkle dinleyip video ve fotoğraf çekiyorlar. İzleyicilerin gitgide çoğalmasıyla çemberin merkezinde kayboluyor grup; çemberi oluşturan kalabalığın bir üyesi oluyor. Kalabalıkta önünüzdeki kişinin ‘bu kadar dinlediğim yeter’ dercesine geri çekildiği anda, çemberi bir adım daha yarıyorsunuz. Her hamle sizi çemberin merkezine biraz daha çekiyor. Ya sıkışıp geri çekiliyorsunuz, ya da merkezdeki çalgıcının önünde duran karton kutuya para atarken buluyorsunuz kendinizi.
Yanımdaki bir genç, omzunun üstünden başparmağıyla arka tarafı işaret ediyor, “Beleşçi bunlar abi; parayı biz verdik, müziği arkadakiler dinliyor.” diyor.
“Dinlesinler. Harika müzik.”
“Nerelisin abi?”
“Malatyalıyım.”
“Biraz ileride de saz çalıyorlar.”
“Olsun; benim için kemençenin sazdan farkı yok.”
Gencin neden beni ‘ileride saz çalınıyor’ diye bilgilendirmek zorunda kalışını anlayamadım. Burada iki şeyin aklına geldiğini düşündüm: ‘Ne işin var abi; kalabalık etme de kendi memleketimizin müziğini dinleyelim.’ duygusu; ikincisi, İstiklal’in çeşitliliğine gönderme yaparak ‘burada daha ne sürprizler var’ demek istemesi.
Doğulu olmama rağmen kemençeyi ne kadar severek dinlediğimi anlatmak bu gürültüde zor olurdu. Hiçbir şey söylemedim. Kısa kestim. Kemençeci biraz mola verip dinlenmeye geçtiğinde, çember en dıştan başlayarak merkeze doğru bozulmaya başladı; tıpkı bir ip yumağının çözülmesi gibi. Çemberi oluşturan insanlar belli bir şekilde hareket etmeye başladı.


(4) Gösteri

Sessiz sedasız pankart taşıyarak ilerleyen bir travesti grubuyla yan yana geldiğimi fark ettiğimde, olduğum yerde durdum. Şaşırmıştım. Onlarla yan yana yürümenin doğru olmayacağını düşündüm.
Keza, omzundaki kamerayla hızlı hızlı ve yan adımlarla hareket ederek grubun görüntüsünü almaya çalışan kameramanın görüş alanına girdiğimi de anladım. Başımı önüme eğdim. Akşam haberlerinde gösterilirse bu durumu kimseye izah edemezdim.
Sol yanımdan telsiz sesleri gelmeye başladı. Bir grup polis, kalabalığı yararak yanımdan geçiyordu.
“Bu ne gösterisi?” diye sordum.
Elinde telsiz olan bir sivil polisle göz göze geldik, gözlerimin içine dik dik bakarak, cevap vermek zorunda olmadığını ima eden bir tavır takındı.
Cevap alamadığımı anlayan sol yanımdaki orta yaşlı adam, “LYS gösterisiymiş!” diye yanıtladı.
“Sınavları mı protesto ediyorlar yoksa?” dedi başka birisi.
“Ne sınavı arkadaş yaa! Görmüyor musun, bunlar travesti!”
“LYS, üniversite sınavının kısaltılmışı.” dedi birisi.
“Travestinin sınavla ne alakası var!” dedi bir diğeri.
“Onlar da sınava giriyorlar besbelli.” dedi aynı orta yaşlı adam.
Yanındaki gözlüklü, sakallı adam, birkaç teşebbüste bulunup önce, “LGTİ,” dedi, “yok yaa, neydi, LGİT.” Yanlış telaffuz ettiğini fark etmiş olmalı ki, her seferinde birer harf ekleyerek tamamlamaya çalıştı: “LGBTİ. Lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve ibne demek.”
“İbne değil!” dedi bir başkası, söyleyene aşağılarcasına bakıyordu.
“Son harf ‘insanlar’ anlamına geliyor.” dedi bir diğeri.
“Hiçbir şeyden haberimiz yok ki!” dedim.
“Dünya çalkalanıyor abi!” dedi öteki, “Obama bile bunları destekliyor.”
“Obama destek veriyorsa demek ki haklılar!” diye lafa karıştı bir başkası, “Obama iyi bir adam, dedesi Müslüman’mış.”
“Ne Müslümanı!” dedi yanındaki kişi, “Adam tam bir Hıristiyan’mış.”
“Onlar da insan.” dedi birisi.
“Yaşasın LGBTİ!” dedi bir diğeri.
“Vur vur inlesin, hükümet dinlesin!” sloganlarıyla yanımızdan geçip gittiler; arkalarından onları aşağılayanları-savunanları duyup hak veren ya da eleştirenlerin sesleri kayboluverdi bir anda.

Sağımızdaki pastanenin önünde, ağırlıklı Arap müşterilerine sihirbazlık yaparcasına ‘Maraş Dondurması’ satan dondurmacının küçük tiyatro oyununu izlemeye başlıyoruz: İç içe yerleştirdiği dondurma külâhlarını müşteriye uzatıyor satıcı, müşteri külâhı tuttuğu anda satıcı elindeki uzun dondurma çubuğunu birden geriye doğru çekince, elindeki boş külâha bakıp ‘nereye gitti’ der gibisinden kısa süreli bir şaşkınlık yaşıyor müşteri, seyirciler kahkahalara boğuluyor.
Arkasından ikinci numarasına geçiyor: Elindeki dondurma çubuğuyla külâha art arda dondurma topları yerleştiriyor. Elindeki demir çubuğu ucunda yapışık kalan dondurmadan ayırmadan çevirerek müşteriye uzatıyor, ani bir hareketle geri çekiyor. Dondurmaya uzanan el, havada kalıyor. Çubuğun ucundaki dondurmayı diğer eliyle alarak, demir çubukla tezgâhın üstüne iple bağlanan çana vuruyor, ‘gösteri bitti’ anlamına geliyor bu, aynı anda bir müzik sesi geliyor çan sesiyle. Turistler tekrar kahkahalara boğuluyor. Bu ânı video ve fotoğraflarla ölümsüzleştirmeye çalışıyor kimileri de.

whitehaven


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder