23 Ağustos 2015 Pazar

Saplantı


Sonbahar 2011

Her şey yolunda. Her şey... Yolunda... Gibi. Gibi... Yolunda gibi. Beynim uyuşuk, her şey gerçek. Her şey yolunda. Gibi... (Başının üstündeki floresanın cızırtılı sesi, yan masada oyun oynayan adamların sesi, oynadıkları oyunun -dama olabilir- sesi, uzaklardan gelen tiz kahkahanın sesi, arkasındaki pencereye vuran yağmurun sesi, yanında konuşan kadının sesi, duvara vuran zincir sesi, annesinin ‘Ayşegül!’ diyen sesi, zincire vuran zincir sesi, sakız çiğneyen adamın sesi, yere vuran sopa sesi, gök gürültüsü...) Her şey gibi. Yolunda gibi...

“Seni beğendim. Oğlum da beğenir seni. Ne dersin? Kendisi avukat. Çok da yakışıklı, tıpkı bana benziyor.”
Başını ağır ağır yanındaki kadına çevirdi Ayşegül, kadına baktı. ‘Tavuğa benziyorsun,’ diye düşündü, ‘Oğlun da tavuğa mı benziyor?’
“Yoksa sen şu öğretmen kız mısın? Aa... Ben seni tanıyorum. Reyhan’cığım bahsetmişti senden, ama çıkaramadım ilk başta. Akıllı kadındır şu Reyhan, herkesle muhabbeti...”
Öğretmenim ben. Hayır. Değilim. -Her şey yolunda.- Öğretmen olabilirim.
“Onun yanında hep eğlenmişimdir doğrusu.”
Olamıyorum. -Her şey...- Olamıyorum.
Beynini zorladı Ayşegül. Öğretmen olmayı denedi ama her şey çok gerçekti. Gözlerini kapatsa bile sadece karanlık vardı. Her şey yolunda. Olamıyorum. Her şey gerçek.
“Hı? Ne diyorsun? Evlenir misin oğlumla?”
“Ben öğretmenim. Öğretmenim.” Değilsin. Öğretmen değilsin. Her şey gerçek, bak. Sen delisin. Delilerin içindesin. Sen öğretmen değilsin. Ama olabilirsin. Buradan çıkarsan olabilirsin. -Her şey...- Olabilirim. Olamıyorum. -Yolunda...-
“Hasta mısın, kızım?” Ürkmüştü kadın. “Ama çabuk toparlanmalısın. Oğlum...”
“Ben hasta değilim!” diye bağırdı Ayşegül. “Hasta değilim ben, öğretmenim!” Attığı çığlık, tavuğa benzeyen kadını korkuttu. Kadın da çığlık atınca köşedeki uzun saçlı adam korkunç kahkahalarına başladı. Kadın tırnaklarıyla zaten yaralı olan suratını yoluyordu.
Olamıyorum. Olabilirsin, buradan çıkmalısın. Öğretmenim. Değilim. Olabilirsin.
Biri uzun biri kısa, iki güçlü adam Ayşegül’e doğru geldi. Kısa olan bacaklarındaki zinciri sandalyeden ayırdı. Her biri bir kolunu tutup çırpınan Ayşegül’ü sürüklemeye başladılar. Küçük hücredeki yatağa attılar Ayşegül’ü. Zincirlerini bu defa çıkarmadılar.

Bir süredir bu yerdeydi Ayşegül. Ne uzun bir zaman, ne de kısa bir zaman geçmişti. Her akşam yavaş yavaş keskin bir koku yayılıyordu koridor boyunca. Bazı akşamlar çekilmez oluyordu. Aynı kokuyu bazen diğerlerinin yanında da alıyordu. Sürekli oğlunu anlatan kadın çığlık atmaya başladığında da o koku gelmişti. Tuvalet kokusu. Bir süredir buradaydı Ayşegül. Günleri saymıyordu, çünkü beyni artık uzun süreli düşünmüyordu. Erken uyanırsa eğer -rüya da görmüyordu, sadece karanlık- salıncakta sallandığını görüyordu beyaz tavanda. Hatta bir keresinde çimenleri, ağaçları, beyaz kediyi ve gökyüzünü de görmüştü. Ama ilaçları içince her şey gidiyordu yine. Her şey netleşiyor, gerçekler kalıyor, ama beyni uyuşuyordu. Ona minik kutuyu her uzattıklarında fısıltılar -ilaçlardan önce geri geliyorlardı- İçme, diyorlardı, içme. Daha önce de içtin. Kaç! İçme. Ama fısıltılar çok uzaktı ve kutuyu uzatan korkunç-iri kadın çok yakındı. Ellerindeki ve ayaklarındaki zincirler -tehlikeliydi Ayşegül, uzun bir süre böyle kalması gerektiğini anlatmışlardı bir aptalla konuşur gibi- çok ağır oluyordu bazı zamanlar. Bir defasında -fısıltılar geri gelmemişti ama- zincir ağır olduğu için kolunu kaldıramamıştı Ayşegül. Korkunç-iri kadın kocaman elleriyle çenesini açıp ilaçları ağzına dökmüştü. Az kalsın boğuluyordu. Fısıltılar korkunç-iri kadını sevmiyordu. İçme, diyorlardı. Onu da öldür, kaç! Fısıltılar kimseyi sevmiyordu. Sadece kendilerini ve Ayşegül’ü seviyorlardı. Ayşegül onları sevip sevmediğini bilmiyordu. Daha önce seviyorduysa da hatırlamıyordu. İlaçlar hakkında doğru söylüyorlardı, ama aynı zamanda ürkütücüydüler.

Beyaz ışık söndü, kırmızı ışık yandı ve Ayşegül uyuması gerektiğini anladı. Beyaz tavan ona salonda olanları unutturmuştu. Birazdan koku başlayacaktı -kendi tuvaletinden de bazen kokular geliyordu eğer uyumadan önce kullandıysa-, bu yüzden hemen uyumaya çalıştı. Zaten boş olan uyuşuk beyni hiç zorlanmadı.

Zerdef

1 yorum:

  1. Muhteşem bir öykü; yazar adaylarına ders olarak okutulmalı.

    YanıtlaSil