14 Ağustos 2015 Cuma

Kır Çiçeğim


Daha küçücüktüm. Küçük ellerimle kalem tutmayı dahi beceremiyordum. Okula ilk başladığımda, sayfalar dolusu eğik çizgiler çekerken, her çizgiyi ellerim titreyerek, korkarak çizerdim. Ya yanlış olursa? Ya da öğretmenim olmamış derse! Âşık olduğum Azize öğretmenime mahcup olursam ne yapardım? Beni hatalarıma rağmen sevemeyeceğini biliyordum. Küçük bir öğrencinin bu hatayı yaptığında, âşık olduğu öğretmeni tarafından affedileceğini dahi bilmiyordum. Aşk, emek ister. Bunun bilincindeydim. Günler boyunca otuz yapraklı çizgili defterime sayfalar dolusu, habire eğik çizgiler çizdim. Olmadı! diyerek sildim. Tekrar tekrar çizdim.
Anneme bana resim yapmasını öğretmesini istedim. Okumam-yazmam henüz yoktu. Aşkımı yazarak anlatamıyorsam, çiçekler çizerek anlatabilirdim. Artık işi çözmüştüm. Çizgileri artık doğru çeksem bile, öğretmenimden ‘aferin güzel olmuş oğlum’ demesinden fazla bir şey bekleyemezdim. Bu gerçeği öğrenmiştim. Oysa ben fark edilmek istiyordum. Sadece başımın okşanmasının anlamı yoktu. Annemin çiçek resimleri çizdikten sonra benden benzerini yapmamı istediğinde, onun yaptığı resimlerin ancak kötü bir kopyasını yapardım. Ta ki yaylaya çıktığımızda gördüğüm ve asla unutamadığım kır çiçeklerini kolaylıkla yapıncaya kadar.
Ev ödevlerimi öğretmenime gösterip aferin aldıktan sonra, çizdiğim sayfalar dolusu resimleri gösterir, beni anlayabilmesini beklerdim.
Sadece güzel olmuş’ derdi.
Benim beklentimse onun sıradan bir resim olmadığını anlaması, aşkımı fark etmesiydi. Ne ben anlatabildim, ne de o anlayabildi? Ta ki yaylaya çıktığımızda fark ettiğim, öğretmenimin beni anlayabilmesi için yaptığım kır çiçeğinin aslında ne anlama geldiğinin kız arkadaşım tarafından yıllar sonra anlayabildiği ana kadar.
Kır çiçeğiminin ne anlama geldiğini sonunda anlatabilmiştim.
Artık o benim kır çiçeğimdi.


whitehaven


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder