10 Ağustos 2012 Cuma

Farkındalık


İşten beşte çıkıp ancak eve gelebildim. Şu an saat yedi. Çantamı yere atıp yatağa uzandığımda, aklıma ‘bugünün günlerden hangi gün olduğu’ sorusu düştü. ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisi başlarsa salı, Muhteşem Yüzyıl varsa çarşamba günüdür’ diye düşündüm. Ah, ne yazık ki bu dizilerin sezon tatiline girdiğini unutmuşum. Sonra ‘yuh’ dedim kendime. ‘Ne kadar dizikolik bir insan olmuşum’ diye hayıflandıktan sonra çok daha önemli bir sorunum olduğunu fark ettim. Ne olabilir ki sizce?
Sorun şuydu ki, cep telefonuma baktığımda bugünün günlerden perşembe olduğunu öğrendim. Bu benim ağlamama yetecek kadar büyük bir hayal kırıklığıydı. Ben en fazla salı veya çarşamba günündeyizdir diye düşünmüştüm oysa. Yoksa perşembeleri yayınlanan Adını Feriha Koydum dizisini de sayardım en baştaki tahminlerim arasında.
Asıl sorun şu ki, ne kadar birbirinin aynı olmuş günlerim. Birbirinden ayırt edemiyorum. Kaç gün yaşadığımın farkında değilim. Bu ne yoğunluk. Dizikolik olmayı bıraktım, işkolik olmuşum. Daha kötüsü hiç sevmediğim bu iki meşgaleye tutunmuşum. Doldurmaya çalışıyorum hayatımı, sanki boş bir kovaymış gibi. Ne yaptığım önemli değil. Nasıl da sevmeyerek yapıyorum her şeyi.
Gelirken serviste kitap okuyorum. Kitap okuyuşlarımın bile resmi bir amacı var. Sadece o sıra kendi yazacağım türde kitaplara ilham olsun diye okuyorum. Aşk hikâyeleri okumayalı epey oldu. Yarısına kadar okuduğum siyasi yabancı bir romanın yazarının bölme gereği duyduğu ikinci kısmında geçen bir cümle altüst etti beni. “Seni seviyorum” yazan bir kâğıt parçası tutuşturuyor adamın avucuna siyah saçlı kız. Okumayalı, söylemeyeli, duymayalı ne çok zaman olmuş.
Tahmin ettiğiniz gibi ağladım kimseye çaktırmamaya çalışarak. Fark eden olsaydı romanın çok acıklı olduğunu söylerdim. Kimse fark etmedi.


Ayşegül Ünal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder