7 Ağustos 2012 Salı

Ya ölüm olmasaydı?


İçsesini kitaplarla teyit eder insan. Kitaplar göründüğü gibi değildir çünkü. İçine girdikleri zihinlerde anlam bütünlüğünü öncelikle bozar, parçalara ayırır ve sorgulamalara kapı aralarlar. Böyledir, kitaplar insanda sürekli yaşar. ‘Çağırma, seslenme’ kavramları onlar için de geçerlidir. Kitap çağırır; kendine doğru bir ulaması vardır sayfaları arasına sıkıştırdığı. ‘İkra’nın bir manası da çağırmaktır. Kitap insanı kendine çağırır, kendine ve insanı insana aynı zamanda.
Eskimeden, çağları aşarak devamlı seslenen, çağıran, sesini duyurmaya çalışan kitaplar insanlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. İnsanlar bu kitapların çağrılarına sürekli kulak kabartır ve onlar da sesleriyle bu insanlara seslenmeye devam eder.
Bu kitaplardan biri de, 1998 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Jose Saramago’nun Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş kitabıdır. Kitabı açanlar öncelikle şu cümle ile karşılaşır:
“İnsan olmanın ne demek olduğunu her geçen gün daha az bileceğiz.” (Kehanetler Kitabı)
Roman, ölümün ortadan kalkmasıyla insanlığın, içine gireceği durumu sorguluyor:
“Ertesi gün hiç kimse ölmedi. Bu olay, yaşamın temel kurallarına taban tabana zıt olduğundan, insanların ruhlarında büyük bir huzursuzluğa neden olmuş, her açıdan etkilemişti, zira dünya tarihinin kırk ciltlik külliyatında göstermelik için bile olsa böylesi bir duruma rastlanmıyordu (…)” (s. 11)
Ölümün ortadan kalkmasıyla başlayan hikâye, ölümü sorgularken onun gerekliliği ve insanlık için önemini canlandırıyor zihnimizde.

1 yorum:

  1. Öleceğimizi bildiğimiz için yaşamaya katlanabiliyoruz.

    YanıtlaSil