Günümüz Suriyesi 1916 Sykes-Picot Anlaşması’nın sonucudur. Levant’ta tarihsel olarak aynı isimle anılan coğrafi bölgenin küçük bir kesimi 1941’de Fransız mandalığından bağımsızlığını kazandı.
Ülkemizde bağımsızlığın kazanılmasından bu yana sürekli olarak ilgi gören konulardan biri oldu eğitim. 1945’te 1149 olan öğrenci sayısı 1966 yılına gelindiğinde 5069’a ulaştı. Zorunlu eğitimin otuz yıldır uygulamada yürürlükte olmasına karşın, 1996’da 13.150 okulda kayıtlı öğrencilerin sayısı, 16.119.600 olduğu tahmin edilen Suriye nüfusunun % 25’ini ancak buluyordu. Fakat ülkenin iç kesimlerinde okuryazar oranı oldukça yüksekti.
1967’de İsrail’e karşı kaybedilen Arap savaşı, ülkenin edebiyat yaşamını parlak siyasi yaşamının karşısında önemli bir konuma getirdi. Bu bağlamda Suriye edebiyatını iki akıma ayırmak mümkün: 1967’de Altı Gün Savaşları’nın kaybedilmesinin sonucu olarak doğan Edeb’ül-Nekse (Yenilgi Edebiyatı) -ki ben Suriye demokrasisinin zirve noktasını ve eğitim kurumlarının atılım yapmasını bu dönemde görürüm- ile 1940’lar, 1950’ler ve 1960’larda yaşanan toplumsal yükseliş ve özgürlükle birlikte klasik dile ve geleneksel olana saygı duyan edebiyat. Ağırlık ise, Halil Merdem (1895-1959), Bedevî El-Cebel (1903-1981), Ömer Ebu Rişa (1910-1990), Muhammed Nedim (1908-1994) gibi son yüzyılın başlarında doğan şairlerin ana izleği olan politikadan yanaydı. Bu isimlerin hepsi de milli coşkuyu ateşlemeyi amaçlayan ulusal özgürlük hareketiyle ilişki içindeydi. Modern Suriye’nin en önemli şairlerini çıkaran bu kuşak, kendinden sonra gelen Nizer Kabbanî (1923-1991), en tanınmış Suriyeli şair Adonis (1930-...) ve Arap düzyazı şiirinin babası olan yenilikçi şair Ma’ut (1934-2006) gibi isimleri etkiledi. Her iki edebiyat, dini ve ahlaki geleneğin aşılıp “zülfün teline dokunulmasına” dek kendi yolunda ilerledi. İnsan vücudunun -özellikle kadın vücudunun- edebiyata yeniden girişiyle birlikte yeni söyleyiş biçimleri gerektiren yeni fikirler aranmaya başlandı. Böylece günümüz Suriye şiiri doğmuş oldu.
Arap ulusal projesinin çökmesinin ardından 1970 ve 1980’lerde İsrail’le anlaşmaların yapılması, Ürdün ve Lübnan’ı da içine alan Filistin direnişi, Lübnan’daki iç savaş, ilk modern Arapça macerası, İsrail’in 1982’de ilk Arap başkenti Beyrut’u işgal etmesi, ardından gelen I. ve II. Körfez Savaşları, akabinde Irak’ın işgal edilmesi ve köktendinci düşüncelerin yayılması gibi gelişmeler Arap sokağı üzerinde öyle zorlu ve gergin bir hava yarattılar ki, kimsede okumaya, bilinci geliştirmeye, edebiyat veya şiirle etkileşim kurmaya müsait zaman ve ruh hali kalmamış oldu. Böyle bir ortamda estetiği marjinalleştiren Arap kültürü, yeni bir Arap düşüncesinin doğmasında etkili oldu. Retorikteki güzel konuşma kaygısını ortadan kaldıran düzyazı şiiri gelişti. Bu yeni tür, düzyazı ile Arap dilini ve şiiri sabote etmekle suçlanmışsa da, düzyazı şiiri bugün genç Arap şairlerinin en önemli eserleri durumundadır ve bunlar aynı insanlık ve dünya görüşünü devam ettirmektedir.
Son yüzyılın ikinci yarısında edebiyat kendi alanını genişletti. Edebiyat dünyasının büyük çoğunluğunun tercüme edilmesiyle hemen her edebiyat ekolünün etkili olduğu Suriye’de, toplum içinde etkili olan kültürel ve siyasi değişimler ve bölgeyi bir felakete sürükleyen dış müdahaleler realizme ağırlık kazandırdı. Şairler yönetimin ve toplumun özgürlüğe engel olan duruşuna ve zedelenen değerlere karşı cephe aldılar.
Evet, şunu söyleyebilirim ki, cesaret kırıcı tüm çevresel şartlara rağmen, Arap şairler başta olmak üzere romancılar ve oyun yazarları, yaratıcılığın ateşini nasıl canlı tutacaklarını biliyorlardı.
İlk Arapça gazete 1851 yılında çıktı. Her ne kadar Osmanlı 1857’ye dek, yayımlanmasından önce izin alınıp onaylanmasını şart koşuyorduysa da, bu, gazetenin temel işlevini yerine getirmesine engel olmadı ve rönesans ruhu ile vatanın bağımsızlığı fikirlerini yayarak toplumu şekillendirdi.
1958’den itibaren dört yıllık demokrasi döneminde gazeteler büyük gelişme gösterdi. Bu dönemde gazetelerin toplam sayısı 66 idi. Ne var ki 8 Mart 1963’te 4 nolu yasayla günümüzde de etkin olan Baas dahil 4 gazeteden başkasına yaşama şansı tanınmadı. 1963’ten bu yana medyayı kültür bakanlığı aracılığıyla hükümet yönetiyor. Baas’la içerik yönünden neredeyse birebir aynı olan üç gazete daha bulunuyor. Halkın yönetimi tam olarak onaylaması için haberleri sansürleyen SANA Haber Ajansı’nı da unutmamak gerekiyor.
Suriye yapımı ilk film 1928’de görülmüştü. Mısır sinemasını örnek alan bugünkü Suriye sineması ise bir yılda 200 civarında film üretiyor. Suriye filmleri özellikle yönetmenlerinin yetenekleri sayesinde yurtdışında çok sayıda ödül alıyor.
Radyo ve televizyonlar devlet kontrolü altındalar ve 1949’dan bu yana enformasyon bakanlığına bağlılar. Siyasi propaganda gereği, onların da etkin faktörler olmasına izin verilmiyor.
Tüm bunlar ve Suriye toplumunun çeşitliliği edebiyatı zenginleştiriyor ve başta şiir olmak üzere edebiyat, Arap dünyasının en önemli yaratım alanı haline geliyor. Böylece Suriye, Arap dünyasının en önemli üç şairini birden çıkarıyor: Nizar Kabbani, Adonis, Muhammed Ma’ut. Suriye edebiyatı dünyaya, komşusu Lübnan tarafından sağlanan Fransızca ve İngilizce dillerindeki çevirileriyle açılıyor.
Suriye edebiyatına hâkim olan birden fazla ekol var. Bunlardan en önemlisi şüphesiz toplumsal gerçekçilik ve eserleriyle bu akımı temsil edenler arasında Hanna Mine, Hareni Said, Ali El-Abdullah, Nebil Süleyman gibi yazarlar bulunuyor. Ğadetu’s Semman ve Zekeriya Tamer gibi isimlerse bu akımın karşısında yer alıyor. 371 romana karşılık 775 öykü kitabının yayımlandığı 1961-1995 dönemi, Suriye kısa öykücülüğü için oldukça önemlidir. Yine de bu dönemde önemli romancılar yok değildir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, Memduh el-Azam, Halil Sveyle, Halid Halife, Fevez Haddad gibi isimleri sıralayabiliriz.
Maram El Masri
çok güzel bi blog, bayıldım, ama bazı yazıları siteye yönlendirmeseydiniz daha iyi olmaz mıydı?
YanıtlaSil