Sen bir çocuk saklıyorsun içinde... hırçın,
Tahammülsüz, kıskanç ve muhtaç.
Annesine küsmüş kadar yaralı bir çocuk...
Sokağı
tanıdığımda yürüyüp koşabilecek yaştaydım, oysa sokak beni henüz sürünürken
kucaklamıştı. Rum Pontus İmparatorluğu’ndan beri parkeleri değişmemiş, sırtını
surlara yaslayan sokak beni sınayıp kabul ettiğinde, ileride başına açılacak
işlerden kuşkusuz habersizdi.
En
yenisi yetmiş-seksen yıllık olan evlerin bahçeleri sokağın içcepleriydi.
Babamın ceplerinden sigara aşırmadan evvel sokağın ceplerinden tattık ilk
hazlarımızı. Belki de Paris Komünü’nden sonra ilk komünleri sokakta kurduk.
Komünün evrenselliğini ilkin sokakta öğrendik. Bahçelerin tüm yemişlerini,
kümeslerin yumurtalarını ve bakkalın leblebi şekerlerini sokakta üleştik.
Annelerimizden ilk toplu dayakları sokakta yedik.
İlk
mektep sıraları sokak özlemiyle çentiklendi kırık saplı çakılarımızla. Önlükler
ta sokağın başında çıkarıldı. Yazma öğrenildiğinde, İstanbul’a okumaya giden
abiye “kazan götü taşı”ında yazıldı ilk mektup kargacık burgacık. Üçüncü
sınıftaki zayıf esmer kıza da burada yazıldı ilk mektup. Mektup yazdığım kıza
“yanlış” yapan Bülent ilk bıçak darbesini sağ bacağına, sokağın alt tarafında
Hafız Teyze’nin merdivenlerinde yedi; henüz üçüncü sınıfın karnesini
almamışken.
“Yılmaz
Güney’ciliği” ve “Deniz Gezmiş’ciliği” surların üstünde oynadık ilkin. O,
denizleri bile gezmişti yakalanamazdı. Babamın kaçırmadığı öğlen ajanslarının
birinde duyduk ‘cezasının infaz edildiğini’. “İnanmayın oğlum film icabıdır!”
demiştim sokaktaki akranlarıma. İnanmamışlardı...
Takım
elbise giydirilerek sokaktan biraz ilerdeki o yere, ortaokula
gönderildiğimizde, sokağın kızlarını da bekler olduk okul çıkışında... Oysa
sonradan hep başka sokaklara, kocaya kaçtılar! Zaten yaz gecelerinde saklambaç
oynarken gizlendiğimiz duvar diplerinde de hiç bize göstermezlerdi. Üstelik
bütün sıkıştırmalarımıza rağmen. Sadece birinin, o da bir kez memelerini
sıkabilmiştim biraz.
İlk
yazılarımızı kırık kiremitlerle yazmıştık. İlk kez o zaman büyükler “bunların
alayı anarşist olacak alimallah” diye birbirlerine dert yanmışlardı.
Sokak
boş durmazdı, sokak öğretirdi, sokak korur, sokak gizlerdi. Faşistlerle ilk
kavgada bir sokağın başında kapışmış, biz sokağa, onlar gerisin geriye gitmişlerdi.
Sokak efsunluydu. Daha asker olmadan ilk nöbetlerimizi sokakta tutmuştuk, ilk
talimler ateşli ateşsiz yine sokakta...
Lise
denilen ejderha biraz daha uzaklaştırdı sokaktan. Derken baktık ki her koridor,
her derslik bir sokak...
İlk
gözaltı, ilk çatışma, ilk ölüm. Yakından, sokaktan, dernekten, yanı başından...
Ya sokaktan vazgeçilecekti, ya hayattan. Oysa hayat SOKAK’tı.
Sonrası
çok uzun maceralarla dolu. Bir kez yerini bulan, sokağın raconuna uyan, nasılsa
bir yamacına sığınmıştır sokağın. Racona uymayanlar, sokağa “kelek” yapanlar,
Pontuslardan kalan parke taşları altında ezilip gitmişlerdir nasıl olsa!
Hadi
hafızalarımız bizi yanılttı diyelim sokağı ne yanıltabilir?
Sokak
tanıktır, gerçeğin tanığı...
Burhan Öztürk
Burhan Abi ne güzel yazmış. Daha çok yazsın, hep yazsın.
YanıtlaSil