11 Ağustos 2012 Cumartesi

Ali Okulundan Önce Sokak Okulu


Sen bir çocuk saklıyorsun içinde... hırçın,
Tahammülsüz, kıskanç ve muhtaç.
Annesine küsmüş kadar yaralı bir çocuk...

Sokağı tanıdığımda yürüyüp koşabilecek yaştaydım, oysa sokak beni henüz sürünürken kucaklamıştı. Rum Pontus İmparatorluğu’ndan beri parkeleri değişmemiş, sırtını surlara yaslayan sokak beni sınayıp kabul ettiğinde, ileride başına açılacak işlerden kuşkusuz habersizdi.
En yenisi yetmiş-seksen yıllık olan evlerin bahçeleri sokağın içcepleriydi. Babamın ceplerinden sigara aşırmadan evvel sokağın ceplerinden tattık ilk hazlarımızı. Belki de Paris Komünü’nden sonra ilk komünleri sokakta kurduk. Komünün evrenselliğini ilkin sokakta öğrendik. Bahçelerin tüm yemişlerini, kümeslerin yumurtalarını ve bakkalın leblebi şekerlerini sokakta üleştik. Annelerimizden ilk toplu dayakları sokakta yedik.
İlk mektep sıraları sokak özlemiyle çentiklendi kırık saplı çakılarımızla. Önlükler ta sokağın başında çıkarıldı. Yazma öğrenildiğinde, İstanbul’a okumaya giden abiye “kazan götü taşı”ında yazıldı ilk mektup kargacık burgacık. Üçüncü sınıftaki zayıf esmer kıza da burada yazıldı ilk mektup. Mektup yazdığım kıza “yanlış” yapan Bülent ilk bıçak darbesini sağ bacağına, sokağın alt tarafında Hafız Teyze’nin merdivenlerinde yedi; henüz üçüncü sınıfın karnesini almamışken.
“Yılmaz Güney’ciliği” ve “Deniz Gezmiş’ciliği” surların üstünde oynadık ilkin. O, denizleri bile gezmişti yakalanamazdı. Babamın kaçırmadığı öğlen ajanslarının birinde duyduk ‘cezasının infaz edildiğini’. “İnanmayın oğlum film icabıdır!” demiştim sokaktaki akranlarıma. İnanmamışlardı...
Takım elbise giydirilerek sokaktan biraz ilerdeki o yere, ortaokula gönderildiğimizde, sokağın kızlarını da bekler olduk okul çıkışında... Oysa sonradan hep başka sokaklara, kocaya kaçtılar! Zaten yaz gecelerinde saklambaç oynarken gizlendiğimiz duvar diplerinde de hiç bize göstermezlerdi. Üstelik bütün sıkıştırmalarımıza rağmen. Sadece birinin, o da bir kez memelerini sıkabilmiştim biraz.
İlk yazılarımızı kırık kiremitlerle yazmıştık. İlk kez o zaman büyükler “bunların alayı anarşist olacak alimallah” diye birbirlerine dert yanmışlardı.
Sokak boş durmazdı, sokak öğretirdi, sokak korur, sokak gizlerdi. Faşistlerle ilk kavgada bir sokağın başında kapışmış, biz sokağa, onlar gerisin geriye gitmişlerdi. Sokak efsunluydu. Daha asker olmadan ilk nöbetlerimizi sokakta tutmuştuk, ilk talimler ateşli ateşsiz yine sokakta...
Lise denilen ejderha biraz daha uzaklaştırdı sokaktan. Derken baktık ki her koridor, her derslik bir sokak...
İlk gözaltı, ilk çatışma, ilk ölüm. Yakından, sokaktan, dernekten, yanı başından... Ya sokaktan vazgeçilecekti, ya hayattan. Oysa hayat SOKAK’tı.
Sonrası çok uzun maceralarla dolu. Bir kez yerini bulan, sokağın raconuna uyan, nasılsa bir yamacına sığınmıştır sokağın. Racona uymayanlar, sokağa “kelek” yapanlar, Pontuslardan kalan parke taşları altında ezilip gitmişlerdir nasıl olsa!
Hadi hafızalarımız bizi yanılttı diyelim sokağı ne yanıltabilir?
Sokak tanıktır, gerçeğin tanığı...

Burhan Öztürk


1 yorum:

  1. Burhan Abi ne güzel yazmış. Daha çok yazsın, hep yazsın.

    YanıtlaSil