"Karanlıkta su sesi, insanın içindeki
ölüm mayasının sesini konuşur."
Ahmet Hamdi Tanpınar / Huzur
"Nedir zaman? Bir kaza! Nedir hayat?
Bir zaman! Nedir kaza? Bir hayat,
yeni bir hayat!"
Orhan Pamuk / Yeni Hayat
Tramvayın kapıları açılırken çıkan ses, ilk kez ıslık çalmayı denediğinde çıkardığı rüzgâr uğultusu benzeri, kulak tırmalayıcı sesi hatırlattı Alaz'a. Çocukluğunun belli belirsiz hatıralarını kurcalayarak, tramvayla ev arasındaki mesafede vakit öldürmeye çabalıyordu. Artık kaldırım taşlarını saymayı bıraktığını da o an fark etti. Bir an tüm bu düşüncelerden sıyrılır gibi oldu ve göğüs kafesini çılgınca dolduran karanlıkla kalakaldı sokak ortasında.
"Henüz değil!" dedi içinden, "Eve kadar sabret."
Kafatasının içinde uçuşan herhangi bir düşünceyi aceleyle yakaladı tekrar. Ne olduğu önemsizdi, yeter ki çevresinde ve içinde bir yerlerde, damarlarında her an bir kaza yapacak gibi akan gerçeklikten koruyabilsin zihnini.
Işıklı dükkân tabelaları ile konteynırların etrafına taşmış çöp yığınları ve kahvehanelerde okey-batak oynayan, sigara içmek için kapı önlerine yığılmış delikanlılarla dolu sokağı yürüyüp evinin çelik kapısını olanca yavaşlığıyla açtı. Tramvaydan indiğinden beri büründüğü yavaşlığı iyice abartmıştı artık.
Yavaşça köfte ve patates kızarttı kendine; naylon örtüyle kaplı ufak masada yavaşça yedi yemeğini. Yavaşça televizyon izledi. Defalarca kanla dolmuş ve her an tekrar ıslatacakmış gibi sert Slav rüzgârlarının estiği Balkanları anlatan belgeseli seyrederken yavaşça ağladı. Sonra sıradan, komik olmaya çabalayan bir televizyon programının karşısında yavaşça güldü, yavaşça kahkaha attı.
Tüm yavaşlıklar da her halükârda bir hız; birbiri ardına sıralandıkça hepsi, korkuyla beklenen karanlığa son sürat ulaşmak işten bile değildi. Alaz'ın yaptığı son yavaş hamle yatağa girmek oldu; başını yastığa koydu. Tenindeki karıncalanma, alnında ve koltuklarındaki soğuk terler, kaburgalarındaki mengene aynı anda Alaz'ın gerçekliği halini aldı.
Bütün gününü bambaşka düşüncelerle, insanlarla, olaylarla oyalanarak geçiriyordu. "Taş taştır, başını koyduğun zaman anlarsın." dediği gibi bir düşünürün, yastık karanlıktı, başını koyduğu gibi anlardı bunu. Kaçtığı tüm gerçeklikler zihnine yığılır, uykuya dalana dek ekoseli İskoç battaniyesini, mavi çarşafını dönüp durmaktan kırış kırış eder, menekşe desenli yastık kılıfını döktüğü terlerle sırılsıklam hale getirirdi.
Sonra, bazen gündelik hayatında gerçekliğin içine sızabilmek, bazen de o gerçekliği kendince eğip bükebilmek için planlar yapmaya koyulurdu başı menekşe desenli yastığının üzerinde, gözleri ardına kadar açık bir haldeyken. Belki de tüm insanlar planlarını başları yastığın üzerindeyken kurarlardı; çoğu hayati planlarını.
Planlar hayallerin bir ilkel halidir. Her an evrim geçirmeye hazır bir varlık gibi dolanırlar insan zihninde. Hayallerse atavisttir; geri evrim sürecine dönüktür yüzleri. Önce plan, sonra birer gerçeklik halini alma çabasıyla sürdürebilirler ancak varlıklarını. Tüm bunlar, hayaller, planlar yastığın zihinde açtığı pencereler midir, cevaplamakta zorlanıyorum.
Gerçeklik, yatağı ve Alaz'ın zihnini bir savaş alanına çevirirken planların penceresi açılır önce ve sonra hayaller gelir. Ama hayaller gölgelerin sureti gibi belirsizce oynarken zihnin perdesinde, peşi sıra gerçeklik de kovalamaktadır onu aynı zamanda. Yastık, hayallerin katledilmesine müsaade etmez belki ama gerçekliğin tarafında durduğunu göstermekten de çekinmez. Böylece yastığa başını koyduğu anla uykuya daldığı an arasında yepyeni zihinsel ve zamansal bir alan açılır; gerçeklik ile düşsellik arasında.
Tüm geceler gibi o geceyi de işte böylesi bir alanda, kendi tabiriyle 'karanlık'ta geçiriyordu yine. Tüm hareketlerini yavaşlatıp ulaşmayı geciktirmek için çabaladığı, korktuğu karanlık, duvarları düş ve gerçeklikle örülü bu alandı. Anahtarı yastıktaydı belki de.
Ağlayarak "Yeter! Bu son olmalı artık." dedi uykuya girmeye en yakın anında. "Yanılıyorsun." diye cevap verdiğini duydu karanlığın. Sonra bir "iyi uykular" mırıltısının eşliğinde terk etti alanı.
Bir saat oldu olmadı uykudan aniden uyandı ve önce başının altındaki yastığı sonra da hapsolduğu alanı hissetti. Yeni bir savaşa daha hazırlandı var gücüyle. Uykunun topraklarına girmek bu kadar zordu işte. Kaburgalarını ciğerlerine doğru sıkıştıran mengenenin ağırlığıyla yorulan ruhundan sıkıldığını hissetti. "Xoş rezan bîke" mırıltısıyla bir kez daha hapsolduğu alanı terk etti.
Bazen yarım saat, bazense saat başı ayrılmak zorunda kalıyordu rüyanın coğrafyasından. Tekrar tekrar menekşe desenli yastığının gerçekliğine uyanıyordu. "Sleep well", "fle miré", "lo ondo", "sov gott" mırıltılarıyla yeniden ve yeniden karanlıktan uykunun aydınlığına kaçıyordu. Daha önceki gecelerini düşünmüştü bir önceki uyanışında; hiç bu kadar geçmemişti. "Biriktikçe koyulaşıyorum" demişti karanlık. Ve şimdi, son uyanışında karanlık, her dilde, her coğrafyada, her varoluşta hep aynı olduğunu göstermek ister gibi sıraladığı "iyi uykular" sözlerinden birini söylemeye hazırlanırken, Alaz tek bir balyoz darbesiyle hem yorgun kaburgasını, hem de şu paslı mengeneyi tuzla buz etme isteğiyle aniden fırladı yataktan. Abajurların loş ışığında, duvarları siyah beyaz fotoğraflarla dolu antreyi geçip mutfağa girdi. Hareketlerinin hiçbirinde yavaşlıktan eser yoktu. Zorlanarak açılan bir çekmecenin içinde rasgele daldırdı elini ve çekmecede ne varsa topladı kucağına. Menekşe desenli yastığının bulunduğu gıcırdayan, geniş yatağına dönüp bağdaş kurarak oturdu. Planlanmamış, hayali kurgulanmamış ve belki de gerçekliği dahi bulunmayan bir hamle yapmak niyetindeydi.
"Güle güle yolcu!" diye fısıldadı karanlık, misyonunu yerine getirmiş olamanın verdiği rahatlıkla. Karanlık, bu veda cümlesini, çekmeceden çıkardığı hapların çoğunu bir anda yuttuktan sonra söylediği anda asıl gerçekliğin farkına vardı Alaz; zafer kazanacak bir hamle yapmak niyetiyle giriştiği eylemin mağlubiyetine sebep olduğunu anladı; fakat artık çok geç olduğunu da.
Korkmadan ve soğuk terler dökmeden başını yastığa koyup yatağına uzandı. Tüm varlığı gerçeklik ve düşsel olanla kurulu alanın kapıları mağlubiyetle birlikte kilitlenmişti artık.
Alaz, "iyi uykular" diye mırıldandığını duydu karanlığın ve başı menekşe desenli yastığının üzerine, bedeninde beyaz ve dar pijamalarıyla uykuya dalarken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder