1 Ağustos 2012 Çarşamba

Güzel hikâyeydi Marcelin!


Bu şehre neden taşındığımı bilmiyorum. Yalnız kalamayacağım. İçimde taşıdığım belli belirsiz heyecan devam ediyor.

Yine gün ışığıyla yattım biliyor musun?
Gece gaz lambasının ışığını görenler yine yazdığımı düşünüyor. Aslında ben de bitirmek istiyorum. Bitirmek istiyorum ama kendime de kızmıyor değilim. Neredeyse koca Fransa’yı dolaştım. Sırf şu lanet eseri bitirebilmek için biliyor musun? Fakat her yerde aynı şey oluyor. Şarap, salaş meyhaneler ve kadın. Ömrümün son on senesini böyle geçirdiğimi daha önce anlatmış mıydım?

Evet! Anlatmıştım. Hep aynı melodi dönüyor kafamda. Yine aynı şeyler oluyor, içimdeki o heyecanı öldürmek için sabahlara kadar içiyor, tüm pis sokakları dolaşıyorum. En ücra köşelere giriyorum, önüme gelene saldırıyorum. Evet! Herkes bir amaç uğruna ölmek istiyor. Ama öldürmeyi göze alan yok.
Karşımdan bir işçi geçiyor, elinde bir somun ekmek. Üstüne gidiyorum. Hakaret ediyorum. Beni görmezden geliyor. İçinden pis bir sarhoş olduğumu, işe yaramaz bir asalak olduğumu söylüyor.
Bunları duyabiliyorum, inanabiliyor musun?
Hep aynı melodi dönüyor kafamda. Sonra gidip çirkin bir fahişeyle sabaha kadar sevişiyorum. Yanından ayrılırken tekrar ağlıyorum. Kimse çıkıp bana bir tokat bile atmıyor. O fahişe bile beni bir kez olsun sevdiğini söylemedi. Lanet olsun. Herkes ne kadar şanslı olduğumdan bahsediyor.
"Yine ucuz kurtardın Marcelin? Güzel hikâyeydi Marcelin!"
Bense ne kadar şansız olduğumu, artık birinin beni öldürmesi gerektiğini söylüyorum. Anlattıklarım içki masasında birkaç sarhoşun kahkahası olarak karşıma çıkıyor.

Eserimin bitmesi için gece gündüz geziyorum. Oysa ki diğerleri  benden çok farklı, sadece yazı masalarında oturuyorlar. Yazı masasında oturarak insanları anlatamazsınız. Sadece yazarsınız. Oysa ben yazmak istemiyorum.

çukurcuma falans

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder