Varoluşsal ve varoluşsal olmayan hiçlik:
SARTRE VE BECKETT
Her iki metinde de yer tutan varoluşsal hiçlik temasını besleyen, beklemektir. Godot’da Estragon şöyle der: “Hiçbir şey olduğu yok, kimse gelmiyor, kimse gitmiyor, berbat bir şey!” (Godot’yu Beklerken, İstanbul, Kabalcı Yayınevi, Çev. Tuncay Birkan, 1990). Duvar’da anakarakter Pablo İbbieta ise yaklaşan ölümü hakkında düşünürken, “Kendi kendime, sonra hiçbir şey olmayacak artık diyorum. Ama bunun ne demek olduğunu anlamıyorum.” der (Duvar, İstanbul, Can Yayınları, Çev. Eray Canberk). İki metin hiçlik düşüncesini paylaşıyorsa da, yaklaşımları oldukça farklıdır. Duvar’da Sartre’ın hiçlik anlayışı olumsuzlama olarak vardır. Godot’da ise özgürlüğe ve varlığa kök veren Heidigger’in hiçlik anlayışı bulunur. Heidigger, varoluşçu olmadığını söyler ve Sartre’ın, eserlerini yanlış okuduğunu iddia eder: Sartre’a göre, varoluş özden önce gelir; Heigger’e göreyse, öz (ve hiçlik) varlığın içinde yer alır. İki metin arasındaki bu ayrımın etkisi şudur: Duvar’da, nihai olumsuzlamayla, ölümle karşılaşıldığında karakterler insanlıklarını olumsuzlayan ölümü cisimleştirirler. Öte yandan, Godot’da hiçlik ile yüz yüze gelmek, karakterlere mücadele etmeleri ve (Albert Camus’nün felsefesinde olduğu gibi) durumlarından anlam çıkarmaları için fırsat tanıyarak onları yeniden ayağa kaldırır. Başka bir deyişle, hiçlik, Pablo’yu bir cesede benzetirken, Didi ve Gogo’yu daha da insan yapar.
Suçsuz olan fakat iktidardaki parti tarafından aranmakta olan birini tanıyan İbbieta ertesi sabahki idamını beklerken şöyle der: “Ölümü hiç düşünmemiştim, çünkü böyle bir fırsat olmamıştı, ama şimdi fırsat vardı ve bunu düşünmek dururken neden başka şeyler yapmalıydı.” Ona göre ölüm sondur ve “sonra hiçbir şey olmayacak”tır. Bu düşünceleri anlamlandırmaya çalışırken, “cesedimi görüyorum: Güç değil, ama kendi gözlerimle kendi cesedimi görüyorum.” der ve ölümü bekleyen başka bir mahkûm olan Tom’u kastederek şunları söyler: “(…) onu dinlemiştim, onunla konuşmuştum, biliyordum ki onunla hiç ortak bir şeyimiz yoktu.” Ama sonra, ölümü düşününce farkına varır: “(…) ikiz kardeşler kadar birbirimize benziyoruz, basit bir şey, çünkü birlikte geberip gideceğiz.” Hiçliğin özü olan ölüm, yok oluştur. Böylece İbbieta ve Tom’un insanlığı ortadan kaldırılacaktır.
Godot’da ise Vladimir ve Estragon güvenilmez bir sonu, hakkında (isminden başka) bilgi sahibi olmadıkları birini beklemektedir. Fakat beklemenin kendisi de şüphelidir, çünkü Godot hiç gelmez. Godot’nun karakteri ve amacının bir sır olarak kalmasına karşın, Vladimir ve Estragon’un bekleyişlerinin onları etkilemediği görülür, çünkü Godot’yu görmek için aslında hiç de “umut” beslemiyorlardır. Nitekim Vladimir Estragon’a, “Tek umudum sensin.” (26) der. Sefaletleri (eğer böyle adlandırılabilirse) onları (tıpkı Camus’nün Sisifos’u gibi) daha da insan yapar. “Bu kancık dünya”yı tanımaları “ne umacaklarını bilme”lerini sağlar ve bu yüzden de tek yapmaları gereken “uygun zamanı beklemek” ve “merak etmemek”tir (55). Camus’nün önerdiği gibi, kişi, absürt durumunu kabul ederek yaşamdan anlam çıkarabilir. Dolayısıyla, Godot’yla temas kurmayı bekledikleri süre içinde Vladimir ve Estragon birbirleriyle olan temaslarını her defasında yeniden kurmuş olurlar. Hiç’in (Godot) doğası, Duvar’daki gibi yok oluş değil, tükenmeyen bir olasılıktır.
Özetlemek gerekirse; acı, her iki metinde de beklemenin bir parçasıdır. Ancak hiç’in “doğa”sı farklı şekillerde kavramsallaştırılır. Duvar’da, hiç (ölüm), Sartre’daki ‘varlığın varoluşsal olumsuzlanması’nı temsil eder. Godot’daki hiç (Godot) ise, Heidigger’deki ‘varlığın ayrılmaz bir parçası olan hiçlik’ anlayışını yansıtır. Bu yüzdendir ki, Vladimir ve Estragon yaşamayı sürdürürken, İbbieta ölüm cezasından kurtuluncaya kadar var olmaya ara verir.
Michael Y. Bennett, University of Massachusetts, Amherst, 2009.
İngilizceden çeviren: Yusuf Sarıgöz
Sartre'ı çok boş beleş bulurdum. Heidigger de yanlış anladığını söylemiş, hepten gıcık oldum şimdi. Yatacak yerin yok Sartre.
YanıtlaSil