Modern şairin mekânı nerelerdir? Aslında doğası gereği karşı duruş sergilemesi gereken şairin yeri, artık onu koruyanlarının yeri değildir. Elbet çağ da değişti. Ama bu çağda da bazen şair, kendine bir kapıkulu askeri gibi sığınacağı güvenli bir mekân bulmaktan geri durmuyor. Hadi, bu uzun ve tartışmalı konuyu bir başka yazının konusu sayalım ve devam edelim.
Goethe’nin evi gibi bir evde kaç şair, yazar yaşayabilir? Böyle bir ev bir müze olarak yüz yıl sonra da korunabilir mi? O evin Almanya’daki gibi heyecanlı ziyaretçileri olur mu? Sait Faik’in, Hüseyin Rahmi’nin müze evleri ve Orhan Kemal’in oğlunun büyük mücadelesiyle kurulan Orhan Kemal evi gibi müze evlerimiz, istisna sayılabilecek örnekler elbette var ama bunlar genel görünüşü değiştirmiyor.
Bugün, başını sokacak bir yer kaygısıyla yaşayan, hayatını devam ettirebilmek için şairlik ve yazarlık dışında her türlü işle -mecburen- uğraşan şairin bir evi, mekânı var mıdır? Varsa bile bu mekân onun zorunluluktan yaşadığı bir yer midir, yoksa şiir ve yazı hayatını belirleyebilecek etkileyici bir mekân mıdır?
Necatigil’in Beşiktaş’taki evi onun için korunaklı bir yuva idi. “Evler” şairini sadece bu açıdan incelemek bile mekân-edebiyat ilişkisi açısından ilginç ve önemli sonuçlar ortaya koyar. Ama ondan önce “ev”e sığınanlardan biri de Ziya Osman Saba idi. Ev, onlar için bir barınak değil önemli bir “korunak”tı. Dışarının hallerinden şairi “esirgeyen, koruyan” nerdeyse kutsal bir yapıydı.
Kendi payıma kırk yaşıma kadar şiirlerime son noktayı evimde koysam da bir “ev” şairi olamadım. “Evin Halleri” beni pek ilgilendirmedi. Daldan dala atlar gibi duruyor; ama söylediklerim birbiriyle sıkı sıkıya ilintili. Attilâ İlhan’ın bir söyleşisini anımsıyorum. Çoğu şiirini sokaklarda eli cebinde gezerken, etrafa bakınırken söylediğini belirtir. Özellikle “söylemek” diyorum, çünkü Attilâ İlhan, Türk şiirinin “yazılan” değil “söylenen” bir şiir olduğunu belirterek halk şiiri geleneğine dikkat çeker.
O halde o da Karacaoğlan gibi Dadaloğlu gibi “dışarıda” şiir söylemektedir. “Söylemek” aynı kalmaktadır ama “şiir söylenen mekân” değişmektedir. Köylerin, kasabaların, dağların, kırların, ovaların, ırmakların yerini büyük şehrin caddeleri, sokakları, kafeleri, pastaneleri almıştır.
İhsan Tevfik'in evini gezmek isterseniz:
http://mesaisanat.blogspot.com.tr/2015/08/sair-ihsan-tevfik-evini-anlatyor.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder