18 Ağustos 2012 Cumartesi

Erkeğin İktidar Alanında Seçilmiş Kadın


Sözü bitmişlere...

“Modern Kadınlar, Çalışan Talepler” adlı makalesinde Sevil Sümer, Türkiye ve Norveç’i genç ve üniversite eğitimli kadınlar kapsamında karşılaştırırken şu sonuca varıyor: “Norveçli kadınların farklı olmaktan rahatsızlık duymalarının nedenini Norveç toplumunun önemli bir kültürel özelliği olan “eşitlik” idealinde aramak gerektiğine inanıyorum. (...) (Türk) kadınları, genel olarak Türkiye’de kadının durumunu yorumlarken kendilerini bu gruba dahil etmiyorlar. Türk kadınından “onlar” diye söz ediyorlar.” (115)
Bu anlamda bakıldığında akla, Türkiye’de kadının konumu gelebiliyor. Kadının kadına ettiği zulüm ya da seçilmiş kadın olmak. Bu aslında, sadece bizim toplumumuz için geçerli bir durum değil. Norveç toplumunu dışında tutarak, diyebiliriz ki, gittikçe küreselleşen dünya sürecinde kadın, bir meta aracı olmaktan öteye gidemiyor. İnce, uzun bacaklı, güzel yüzlü seçilmiş kadınlar, podyum ya da dergi kapaklarının baş sayfalarını iç acıtıcı bir unsur olarak süsleyebiliyorlar. Erkeğin kalbine giden yolun midesinden geçtiği sözünden yola çıkarak, dergilere verdiği çıplak pozlarla erkeğin açlığını giderebiliyorlar. Kullanılmış iç gıcıklayıcı parfümler de, baştan çıkartmanın temel unsuru nerdeyse. Her şey erkek için. Bel inceltici korse giymiş bu kadının, nerdeyse mecliste yeri de yok gibi. Vekillerin çoğunluğu erkeklerden oluşuyor. Mecliste varlığını sürdüren kadınların büyük çoğunluğu da, şiirin bazı kadınları gibi erkek söyleme yaslıyorlar kendilerini. Ya da kürsüde konuşma yaparken, masaya indirilmiş yumruk, kolların iki yana açılması, kimi kez bir erkeği çağrıştırıyor.

Evlilik kurumunun gerçekleşmesi durumunda da durum çok farklı değil. Kendini, egemene beğendirme zorunluluğunda hisseden bu çok tüysüz kadın, yine seçilmek için köşesinde bekleyebiliyor. Nerdeyse kendisinin seçme lüksü yok gibi. Bu anlamda, seçme girişiminde bulunan kadın, kimi kez hemcinsleri tarafından şaşkınlıkla karşılanabiliyor. Pek çok şeyin yadırgandığı bu toplumda ya da toplumlarda, televizyonda izlediğimiz reklamlar da, egemene çanak tutuyor. Çoğunluk fondan yükselen bir erkek sesi, sürekli olarak kadına emirler yağdırıyor.

Edebiyat dünyası içinde de durum çok farklı değil. Birkaçı dışında, dergi yayın yönetmenleri erkeklerden oluşuyor. Yıllıklar ve edebiyat dergilerinde de yer alan kadın şairlerin sayısı, doksanlı yıllarda artmakla birlikte hâlâ göze az gözükebiliyor. Tabii burada, bu gibi oluşumlar içine girebilmek için, kırk takla atanlar akla gelebilir. Bunu bir başka yazının konusu olarak bir yana bırakarak, başrolünü Cihan Ünal ve Hülya Avşar'ın oynadığı “Kadın İsterse” adlı dizi burada akla gelebilir. Aldatılmış çirkin kadının, kocasını yeniden elde etmek için verdiği uğraş, burada bizlere çok şeyler anlatır. Hatta burada Norveç örneği ile de bağlantı kurulabilir. Kadının kadın ile ezeli mücadelesi. Kendinden üstün olanı yanına almak istememesi, dışında tutması.

Ama şimdilerde bu durum, kırılma aşamasında. Kendinin farkına varan evcilleştirilmiş kadın, paylaşımın gerekliliğinin önemini artık kavramış durumda, farkındalığını da. Şiirimizin genç isimlerinden Neslihan Su, bir kadının içinde bulunduğu durumu “Lay Lay Lom” adlı şiirinde, biraz da iç acıtan şu dizelerde dile getiriyor:

“üstümde etobur bir yalnızlık
üstümde türünü kurtaran bir gergedan
atları düşünüyorum bir bir
atları düşüren dağları
süt dişlerimi düşürüyorum”

Bizlere de sadece düşünmek kalıyor. Üstümüze sevişme sırasında abanmış bu çok yalnız adamı, kadının orgazm olup olmadığını anlayamamış, daha çok da belki kendini tüketen, tüketirken de duygularını ifade etmekten yoksun adamı. Ki bir karınca olmak, gergedan olmaktan çok daha zor olsa gerek.

Aramızda dolaşan gergedanlara öğretecek, söyleyecek çok şey var sanırım. Ve karıncalara da...


* Necla Akgökçe ve Aynur İlyasoğlu, Yerli Bir Feminizme Doğru, Modern Kadınlar, Çalışan Talepler, Sel Yayıncılık, İst. 2001

Betül Tarıman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder