Tank, tüfek,
toprak...
Sert sessiz
harflerle donatılmış savaşın acımasız bütünlüğünü tamamlayan en önemli
kelimedir ‘erkek’.
Merhametin
olmadığı bu düzensizliğe az çok çekidüzen vermek isteyen kadın; korunması
gereken bir eşyadır ki, bu hengâmenin ortasında kaç insan ölmüştür, kaç kadın
kırılmıştır, bilmek isteriz.
Savaş...
Üst üste
yığılmış bedenlerin kurumuş yaraları bir mezarda birbirine yapıştığında, kirli
kanla temiz kan harmanlanır bir mezarda.
Tecavüz...
Bir erkeğin
oyunu...
Bir kadının
hayatı iğfal edildiğinde kan ve ter karışır birbirine, bir kadının çukurunda...
Kan ter içinde.
Ve savaş,
tecavüze benzer: Kadın işgal edilir, fethedilir, talan edilir, yakılır.
Bir ülke iğfal
edilir; isteksiz.
Doğum tarihi?
Ana adı? Baba adı? Doğum yeri?
Kimliksiz
çocuklara sorulan tüm soruların cevabıdır SAVAŞ.
Onlar, vurulmuş
vicdanları, sakat merhametleriyle olabildiğince çok severler dünyayı ve
öğrenirler ki bir kardeşliktir savaşmak (!)
Erkeklerin icat
ettiği bu ölmek-öldürmek oyununda üzülen yine kadındır.
Erkeklere düşen;
ölmektir en fazla.
Oysa üzülmek
nefes alırken ölmeme becerisidir, ölüye yaralıya, kalmışa gitmişe, göçmüşe
yitmişe yas tutarken.
Erkeğin kadim
düşmanı, her yolu deneyerek düşmanının karşısına çıkabilecek kadar
kudretliyken, zayıf bileklerinden tutulup tersyüz edilebilecek kadar da
güçsüzdür.
Yine de mubahtır
savaş; ders alınsın diye gözü önünde yapılır tüm dünyanın.
Oysa insanlar
dört duvar arasında birbirlerini severlerken, yaşamın biricik kaynağı güneşe
bile görünmemek için perdelerini çekerler.
Çünkü bir bedeni
sevmekte değil, öldürmektedir marifet.
Demet Kotan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder